The Cranberries'in 1994'te yaptığı bu şarkı aslında geçmiş, şimdi ve geleceğimizin kısa bir özeti.
Toplumların yıllardan beri süregelen birbirlerine karşı olan bakışlarını konu alıyor. Mor ve Ötesi-Bir Derdim Var'da denilen gibi:" Gelme yanıma, sen başkasın ben başka."
Bunu kim adapte etti insanların kafasına? "Terör"ü doğuran etmenler neler?
Her ülke, evet Türkiye'm de dahil olmak üzere terörizmle başı dertte olan her ülke için geçerli olan bir şey var: Nedensiz yere terör olmaz. Mutlaka geçmişte bir yerde yapılan yanlışlar vardır. Ancak halk susar,susturulur, unutur. Terörden, ayrımcılıktan, kaostan çıkarları olanlar ise bu durumları yakalamayı iyi bilir ve üzerine giderler. Böylece kabuk tutmuş yara kaldırılır ve eskisinden daha da beter kanamaya başlar.
Peki kim bunun suçlusu? İnsanların birbirlerine bakışlarını değiştirip "ötekileştirmelerine" neden olan şey ne? "Amerika, hoop onun da arkasında İsrail var."
Bu kadar yoz muyuz? Basit mi bu kadar?
11 Eylül, şarbon krizi, Sudan'da olanlar, domuz gribi ve belki de hiç duymadığımız olayların tek sorumlusu olarak çıkarları doğrultusunda her şeyi yapabilecek Amerika'ya mı atmalıyız çamuru? Biz de oyunun bir parçası olmak için yanıp tutuşmuyor muyuz? Ondan sevgili başbakanımız her yerde " Ben Büyük Ortadoğu Projesi'nin eşbaşkanıyım " diye tepinmiyor muydu?
Bazı şeyleri bilirsiniz. Az ya da çok bilinçlisinizdir o konuda. Facebook,'da Twitter'da kurtarırsınız ülkeyi, dünyayı. Nefretinizi oralarda kusarsınız. Kim bunlar? Sen, ben , o...
Kendi aramızdaki bölüşmelerden, kavgalardan kör olan gözlerimiz bizim bugün 2.Körfez Savaşı'nı televizyonlardan izlememize, arada bir "Puuh!" dememize neden olmuyor mu?
Olan çocuklara oluyor. Nerede ve nasıl olurlarsa olsunlar. İster Hitler' in askeri olan bir çocuk olsun ister bir teröristin. Nedenini bilmediği bir kinle öfkeyle donatılmıyorlar mı? Biz de donatılmadık mı?
Bizden olanların olduğu yerlerde takılıp, olmayanları ötekileştirmedik mi? Kim öğretti bunları bize?
Medya, siyasetçiler, tarikatlar, dershaneler, ağabeyler, ablalar,en önemlisi de ailemiz; bizi içimizde,derinlerde git gide büyüyen bir kine neden olmadı mı?
Çamuru Amerika'ya, İsrail Locası'na, Almanlar yenildiği için biz de yenildik laflarına atmadan önce bir aynaya bakalım. Biz yan komşumuzu dışlarsak, terör için, savaş için ne yapabiliriz?
Another head hangs lowly,
Child is slowly taken.
And the violence caused such silence,
Who are we mistaken?
But you see, it's not me, it's not my family.
In your head, in your head they are fighting,
With their tanks and their bombs,
And their bombs and their guns.
In your head, in your head, they are crying...
In your head, in your head,
Zombie, zombie, zombie,
Hey, hey, hey. What's in your head,
In your head,
Zombie, zombie, zombie?
Hey, hey, hey, hey, oh, dou, dou, dou, dou, dou...
Another mother's breakin',
Heart is taking over.
When the vi'lence causes silence,
We must be mistaken.
It's the same old theme since nineteen-sixteen.
In your head, in your head they're still fighting,
With their tanks and their bombs,
And their bombs and their guns.
In your head, in your head, they are dying...
In your head, in your head,
Zombie, zombie, zombie,
Hey, hey, hey. What's in your head,
In your head,
Zombie, zombie, zombie?
Hey, hey, hey, hey, oh, oh, oh,
Oh, oh, oh, oh, hey, oh, ya, ya-a...
John Titor, 2000/2001 yılları arasında ortaya çıkmış, kendisinin 2037 yılından bir görev için gelen bir asker olduğunu iddia etmiş. Görev de, 1957 yılına IBM 1500 adlı ilk bilgisayarın 2036'daki bilgisayarları ayıklama işlemi yapacağıymış.
Bilimum sözlüklerde tartışmalar oldu bu adam hakkında. Teknik terimlerle uzaktan yakından alakası olmayan birisi olarak, 2036 yılından neden dünyanın en külüstür bilgisayarını almak için geldiğinği dilim döndğünce açıklayayım: Öğrendim ki, günümüzde 32 bilmemnelik bir şey kullanılıyormuş. Eğer 2035 yılına kadar 64 bilmemnelik şey icat edilemezse, bilgisayarların büyük sorunlar yaşayacakları, tarihlerinin değişeceği vs. var sayılıyormuş. Buna benzer bir şeyi 2000 yılına girerken yaşamıştı dünya diye hatırlıyorum. İddiaya göre bilgisayarlar 2000 tarihini anlayamayacaklardı böyle çok feci öcü böcü şeyler olacaktı. Hiç de bir şey olmadı!!
Girdim baktım bu sitelere. Forumlarındaki yazılarda cidden John Titor diye birisi var. İngilizcem döndüğü kadar okudum ettim gelecek 20 yılda Amerika'nın başına geçecek başkanları söylememiş beyefendi. Ortalık karışırmış. 1998 doğumlu olduğunu söylüyor kendisi. Yani kendisinin 2 yaşındaki haliyle aynı zamanda olması gerek. Sarmal zaman, paralel aman vs. tabii girsem şimdi o konulara çıkamam ben beynim patlar ben çıkamam o derece.
Bir sorun da neden 2000'e geldin a azizim? 1975'deki ilk bilgisayarı almak değil mi amacın? Kişisel nedenler dolayısıylaymış... Hımm...
Mart 2001'e kadar forumlarda yazmış, insanların sorularına az-çok cevap vermiş ve bir anda yok olmuş ortalıktan.
Bazıları o sitelerin yöneticisi olduğunu iddia ediyor. Bazıları sadece bir şizofren olduğunu. Ancak ona inananların sayısı yadsınamayacak kadar çok.
John Titor Kurumu'nun( evet bir kurumu var ! ) yayınladığı bir kitap var : John Titor A Time Traveler's Tale.
Hakkında film de çekilmiş.
Adına bir sürü internet sitesi açılmış. İnsanlar hala tartışıyor söylediklerini, gerçekliği.
İddia ettiğine göre 2015 yılında Üçncü Dünya Savaşı çıkacakmış. Halklar önceki savaşlardan bile daha çok etkilenecekmiş ve ancak 20 yılda toparlanılabilinecekmiş.
Tamam hadi bunu göz önünde bulunduralım. Ancak 2004 yılından sonra Olimpiyatlar'ın oynanmayacağını ve 2005 yılında Amerika'da bir iç savaş çıkacağını söylemiş bu abimiz. Olmadı bunlar ama gene de açıklaması var:
Biz her hareketimizle yeni bir olay yaratıyoruz. Yeni bir evren. Her evren kendi içerisinde sonsuz ihtimal barındırıyor ve bizim şu anda yaşadığımız zamanla paralel olarak ilerliyor. John Titor'un 2004 yılından sonra Olimpiyatların yapılmadığı, 2005'te Amerika'da iç savaşın çıktığı başka bir paralel zaman evreninden gelmiş olması mümkün. Her yanlışın bir kulbu da var anlayacağınız yani!!
Kendi zaman makinesinin kullanım kılavuzunu fotokopi çektirip scanlemiş . Ben gördüm. Akümülatöre oklar çizilip bir şeyler yazışmış haline benziyordu. O zaman biz de yapalım en güzelinden bir zaman makinası? Madem kılavuzu var?
Bu adam bir şizofren ya da şarlatan olabilir ancak Phelelphia ( gibi bir şeydi ya? ) Deneyi de ne ola ki? Ona da sonra göz atarım burada.
Dünyada birçok garip olay oluyor. Eğer zaman makinası ileriki tarihlerde icat edildiyse bile tüm bu olayların büyük bir gizlilik içerisinde yapılmış olduğu gerçeği, ortalığı 10 yıldır karıştıran John Titor 'u daha da bir şizofreniye yaklaştırıyor.
Diye başlar film. Tarih 5 kasım 1605'tir. Guy Fawkes, İngiltere'deki o ünlü Parlamento Binası'nı havaya uçurmaya niyetlenir ancak barut alev almaz. Yakalanır ve idam edilir.
"Bu maskenin altında bir fikir var Mr. Creedy ve fikirlere kurşun işlemez" => bu da filmin sonundaki mesaj dolu quote.
V For Vendetta'nın çizgi romanı ve filmi arasında dağlar kadar fark var. "V" nin asıl yaratıcısı Alan Moore, filmin senaryosunu gördükten sonra fiyasko olarak değerlendirmiş, onun anlatmak istediğinden çok uzaklaşmış, Hollywood'a adapte edilmiş bir senaryo olduğunu söylemiştir. Doğruya doğru şimdi! Olaylar filmde de çizgi romanda da bambaşka ilerliyor. Filmde, senaryoda açık kalmış yerler çizgi romanında kemik olaylar olarak gözüküyor. Bundan olsa gerek, Alan Moore, film versiyonunda kendi adının geçmesini istememiş. Kendi çocuğu olarak görmemiş "V"'yi.
--spoiler-- V,'nin maskesinin arkasındaki yüzü film boyunca görmüyoruz.Ancak, yirmi sene önce ( çizgi romanda beş) götürüldüğü Larkhill Toplama Kampı'nı havaya uçurduğu için bütün vücudu yanık. --spoiler--
Filme dönersek; yıl, iki bin yirmiler. Amerika, Ortadoğu ile başa çıkamamış. Terör İngiltere'ye de yayılmıştır. Ülkenin en büyük su arıtma tesisi kirletilmiş, St.Mary's adlı bir olayda bir okul dolusu çocuk radikallerin yaydığı salgın bir hastalık sonucu öldürülmüştür. Ayrıca İrlanda ve İskoçya'ya da müdahale edilmiş ve yüzlerce kişi ölmüştür.
Bu sırada, Muhafazakar Parti'nin başkanı Mr. Sutler ( çizgi romanda Susan) halkın bu paniğinden faydalanıp çok büyük bir çoğunlukla iktidara gelmiştir.Bundan böyle Sutler'ın diktatörlüğü başlamıştır.
Bir anda, göya virüs yayarak ve şiddet eylemlerinde bulunarak İngiltere halkından olan binlerce kişiyi öldüren teröristler suçlarını itiraf etmişler ve asılmışlardır (!) St.Mary's de öldürülen çocuklar adına bir anıt yaptırılmıştır. Halk korkuyla bastırılmış, sokağa çıkma yasağı koyulmuş, yiyecekler, içeçekler ,kitaplar, müzikler yasaklanmıştır.
Buna rağmen İngiltere halkı için Sutler ve ekibi kurtarıcılardır.
Muhafazakar Parti'nin en önemli üyelerinden, Irak, Kuzey Irak ( kürdistan) ve Afganistan'da bulunmuş eski bir asker, ülkede teröristlerin yaydığı ve binlerce kişiyi öldüren virüsün ilacını bulan ilaç firmasının ortaklarından birisi ve devlet televizyonunun en çok izlenen programı "Halkın Sesi" nin sunucusudur.
(adını hatırlayamadım affola )
Müslümanlar, gayler, lezbiyenler, kısaca "ötekiler" yok edilmesi gereken mahlukatlardır. Evet, böyle bir şeyin Muhafazakar Parti' den beklenmemesi zaten çok garip olurdu.
Ancak, her etkinin bir tepkisi vardır. Her ideolojide ve yönetimde mutlaka bir karşı-dönüş yaşanır. Elbette İngiltere halkının bir bölümü isyan etmiştir ancak askeri gücü elinde bulunduran Sutler, onları susturmasını iyi bilmiştir.
"Birleşmeden doğan güç, güçten doğan sadakât."
(diyor fotoğrafta Muhafazakarlar.)
Hikayemiz erkek kardeşi St. Mary's Olayı'nda, okuldayken ölen, bunun üzerine anne ve babası siyasi çatışmalara giren ve annesi gözlerinin önünde dövülüp, kafasına çuval geçirilip götürülen, beş sene boyunca yetiştirme yurdunda kalmış bir kız,Evey ile, Muhafazaklarların kendi elleriyle yetiştirdikleri bir adamı konu alıyor: "V" yi.
"Onların insanlara ve bana yaptıkları canavarcaydı." diyor V.
"Ve bir canavar yarattılar, seni."diye cevap veriyor Evey.
Doğruya doğru şimdi (:
V, 5 Kasım günü Adalet Sarayı'nı havaya uçuruyor. Hükümet bunu televizyon haberlerinde bilinçli bir "yıkım" olarak gösterse de, devlet televizyon binasını ele gerçien "V" asıl vermek istediği mesajı veriyor: "Bu halkın kaybettiği umudu kazanmaya ihtiyacı var." "Seneye 5 Kasım gününde Parlamento Binası'na gidelim ve bunu gösterelim." diyor.
Kendi elleriyle teslim olmuş insanlar için bu kadar uğraşmaya değer mi? Olumlu sonuç alma ihtimali nedir bundan ? Tabii Türkiye şartları düşünüldüğünde bana pek mümkün gibi gözükmüyor ancak V kararlı, sonucu ne olursa olsun. Uyanış gerekli. "Binalar sadece sembollerdir ." sözünü o söylemiyor mu?
V,sırayla insanları öldürüyor. Bir amacı var ve bunu ne olursa olsun yerine getirmeye kararlı. Öldürdüğü herkesin yanına nesli tükenmiş bir gül koyar.
Öldürdüğü bir doktorun günlüğünden anlıyoruz ki, Larkhill Toplama Kampı'ındaki "ötekiler"den birisidir V. Çizgi romanda V'den bahçıvan olarak bahseder. Kim olduğunun söylendiği kızımları V kopartmıştır. Ancak filmde, güllerin nasıl ve nerede yetiştirildikleri bilinmiyor. Ayrıca V sanki toplama kampına gittiğinde geçmişini hatırlamıyormuş gibi veriliyor. Bir gay? Müslüman? Yahudi? Arap kökenli? Bilinmiyor..
Bütün normal dışı olan insanlar bu kamplara götürülüyor ve üzerlerinde deneyler yapılıyor. Asıl amaç, halkı Sutler'a yaklaştıran ,teröristlerin yaydığı(!!) hastalığı yaymak. Ancak panzehire de ihtiyaç var. O nedenle bu insanlar, hastalığa karşı direnç gösterebilen birisi çıkana kadar toplanıp, öldürülüyor (80.000 kişi) ta ki V numaralı hücrede yatan "V" mide kadar. O, yeni düzeni balatan ve insanların Sutler'a bu derece sığınmasına neden olan kişi. Kanından ilaç yapılıyor ve Muhafazakar Parti'nin üyesi,Halkın Sesi'nin ilaç firması köşeyi dönüyor.
Evey..Çizgi romanda, kardeşi yok. Annesi, açlıktan ve kötü koşullardan dolayı hastalanarak ölüyor. Babası gençliğinde sosyalist bir grupta yer aldığı için yakalanıp öldürülüyor. Dokuma atölyesinde çalışıp orada kalan, on altı yaşında bir kız ve tıpkı diğer arkadaşları gibi o da fahişelik yapmayı deniyor. Ancak ilk gecesinde "parmaklara", yani polislere yakalanıyor ve tam tecavüze uğrayacakken V imdadına yetişiyor. Onu kendi yaşadığı Gölge Salonu'na götürüyor.
Çizgi romandaki Evey daha saftorik. Filmdeki Evey'e göre IQ seviyesi düşük gibi..
Tabii daha küçük olmasının da rolü vardır bunda bilemiyorum.
İnsanlar tutuklanıyor, kayıplar, öldürülenler, baskı... V hemen herkes için yeni bir umut oluyor ve İngiltere'de V nin maskelerini takıp soygun yapanlar, suç işleyenler ortaya çıkıyor. Tam bir Kaos!!
V'nin Evey'e verdiği ders filmin en önemli olaylarından birisi." Hay anasını!" olmamak elde değil.
Anlatmıyorum sonunu bana ne!
Kıssadan hisse; evet, bilgili kesmin "Aman amanan arşiyi V For Vendetta'dan öğrenmiş bir genç daha!." sözlerine aldırış edilmeden izlenmesi gereken bir film. Çizgi romanı daha da bir okunmalı, evet!