-->

Theme Layout

Boxed or Wide or Framed

Theme Translation

Display Featured Slider

Featured Slider Styles

Boxedwidth

Display Trending Posts

Display Instagram Footer

No

Dark or Light Style

Kaybetmenin Dayanılmaz Hafifliği


                        

Kaybedenler Kulübü filminden bahsediyorum, evet. Hayatta maddiyata önem vermeyen, kendi kafasına göre yaşayan, kurallarını kendi koyan adamlar düşünün. Az sayıda oldukları belli. Onlar gibi olmak isteyen binlercesi de var. Zaten olgunluk döneminden sora bile bu tarz bir nevi "yarını belli olmayan" yaşam biçimini halen benimsiyor olanlar gerçekten hayat felsefesini bu yönde belirlemiş olanlar. Yoksa bir Issız Adam filmi furyası boyunca etraf Issız Adamlarla dolmamış mıydı? Bağlanmaktan korkan ve bunun maharet olduğunu düşünen gençler. Hemen hemen herkes bu yollardan geçer sanıyorum ki :)



İşte bizim de hikayemizin  kahramanları, Kaybedenler Kulübü adlı bir radyo programı sunan, hayatı geldiği gibi yaşayan iki adam.

90'lı yıllarda gerçekten olan bir radyo programı bu . İki kafadar, aynı sinemadaki gibi diledikleri konuda  sanki evde konuşuyorlarmış gibi rahatça konuşuyorlar yayında. Arayan bayanlara "Merhaba"  demek yerine, "Pardon sizinle daha önce yatmış mıydık?" diye soruyorlar.

Adamlarımızdan birisi Kaan, yani Nejat İşler. Zaten bana bu filmin senaryosunu anlatıp Türkiye'de hangi oyuncular bunu canlandırabilir diye sorsalar Nejat İşler başta gelir. Teoman oyuncu olsaydı ilk sıra onun olurdu ama!!

Kaan, otuzlu yaşlarında, deri ceketli, motosikletli, üç arkadaşıyla aynı evi paylaşan, hemen her gün kadınlarla birlikte olan, satılan kitaplar basamayan bir yayın evi olan, oldukça kültürlü bir "rahat adam." 

Mete de hemen hemen aynı şekilde. Karakter demek istemiyorum çok fazla Kaan ve Mete 'ye . Hatta daha sonradan Kaan'ın aşık olacağı "çarka dahil" bir mimar olan Zeynep bile bir tip. Karakter değiller.

Kaybedenler Kulübü geç saatlerde yayınlanan ve reytingleri oldukça düşük olan bir program en başta. Radyodan para da almayan Mete ve Kaan bu işi tamamen zevkine yapıyorlar. Maaş yok, atılma derdi yok vs.

Ancak dinleyenlerinin sayısı gün geçtikçe artıyor ve hiç beklemedikleri bir şöhretle baş başa kalıyorlar. Onlar rahat konuşmaya devam ettikçe şikayetler de devam ediyor. Dinleyen sayısı arttıkça, şikayetler de artıyor. En sonunda, filmdeki ismini hatırlayamadığım radyonun patronu İdil Fırat onlara para vereceğini ancak küfürleri ve cinsel içerikli konuşmaları azaltmaları gerektiğini söylüyor. Radyodan yalnızca yiyecek içecek ve yol masrafları  kadar para alan Kaan ve Mete, konuşmalarını gene içlerinden geldiği gibi sürdürüyorlar.

Bir gün, her zamanki ekürileriyle  barda otururlarken Kaan, arkadaşlarıyla gelmiş olan Zeynep'i görür. Ertesi gün de bu olay ikisi de yalnızken gerçekleşir ve tanışırlar. Genelde ilk gecede kızlarla birlikte olan ve onları bir daha aramayan Kaan, Zeynep'i taksiye bindirir ve onunla cumartesi günü saat 3 'te Beşiktaş İskelesi'nde buluşmak için sözleşir. Asıl sorunsal ise bu iskelenin Beşiktaş'daki  mi yoksa Kadıköy'deki mi olduğudur.

Radyo programında da bunu anlatır ve dinleyicilere sorar.  Programa hemen hemen her gün bağlanan ve Kaybedenler Kulübü'nün hayatlarını değiştirdiği bir sürü insanlar vardır. Onlar da bu konuda Kaan2a yardım ederler ve bar Kadıköy'de olduğu için ona Kadıköy'deki iskelede beklemesi gerektiğini söylerler. Gerçekten de Zeynep Kadıköy'deki Beşiktaş İskelesi'nde bekliyordur.

Kaan tam manasıyla tutulur. Aşık olduğunun ayrılana dek farkına olmaz ancak derinden bağlanmıştır kıza. Zeynep ise birçok kadın gibi Kaan'ın kültürlü, hayatı çözmüş, rahat, beklentisi olmayan, felsefe yapıp etkili sözler söyleyen ve bağımsız hallerine tutulmuştur. Kendisi sabah 9 akşam 6 ( mesaiyle 10-11 ) olan işine gidip gelen, ablasıyla yaşayan birçok kişinin tanımıyla normal hayat süren bir kızdır.


Kaan ve Zeynep, hayattan beklentilerinin, hayata bakış açılarının, hayatı yaşayış biçimlerinin tamamen farklı olmasına aldırış etmeden kendilerini bir aşkın içinde bulurlar. Ancak bir zaman sonra Kaan'ın rahat hareketleri, ünlü olmaya başlaması ve kadınların dikkatini çekmesi, Zeynep'in Kaan her istediğinde dışarıya çıkamaması gibi nedenlerden dolayı başta gözü kör eden aşk perdesi iner ve sonunda üzücü bir şekilde ayrılırlar.

Bir süre sonra,Amerika'dan teklif alan Zeynep, Kaan'ın yanına gider ve "Gitme dersen gitmem." der. Kaan hiçbir söz söyleyemez ve Zeynep öylece gider. Bu, kahramanımızın kaybettiği andır. Ancak genel olarak bakıldığında Zeynep belki de bu kalıştan dolayı pişman olacak ve Kaan'da kendisini zincirlenmiş hissedecekti. Yapılması gereken en doğru karar verilir ve ikili bir daha birleşmemek üzere ayrılır.

Mete'de kendisine güzel bir müzik dükkanı açar. 45'liklerin satıldığı küçük, şirin bir dükkandır. Onun arkadaşı gibi olan annesinin verdiği öğütler ve birlikte konuştukları konular film için hayati önem taşır. Bir bakıma çıkartılması gereken dersler gibidir. Hayatını istediği yönde yaşamış olan Mete'nin annesi, bundan hiçbir pişmanlık duymadığını söylemektedir. Kaan ve Zeynep'in vermek üzere oldukları karar yüzünden ileride nasıl pişman olacakları gibi. Doğrusunu yaptın Kaan.

Sürekli koltukta oturan ve Kaan'ın yayın evinde çevirmenlik yapan arkadaşı da fasulyeden güldürü ögesi olsun diye koymuşlar. İyi yapmışlar ne diyeyim.
En sonunda ise, Kaybedenler Kulübü Projesi, Kaan ve Mete tarafından sonlandırılıyor. Bir nevi jübile görüyoruz burada.  Paraya, pula, şöhrete değer vermeyen kahramanlarımızdan Kaan, yayın evine yoğunlaşmak, Mete ise yeni açtığı müzik dükkanı ile ilgilenmek istiyor ve Kaybedenler Kulübü, sayesinde intihardan vaz geçen, yeni bir hayat enerjisi bulan ve bu nedenler her gece radyonun başında yerini alan insanlarına ihanet ederek bitiyor. Eğer bitirmeselerdi, onlar Mete ve Kaan olamazlardı.
Haaa bu arada; kim bu Erol Egemen ya???



QuickEdit

You Might Also Like

Hiç yorum yok

Infinyteam