-->

Theme Layout

Boxed or Wide or Framed

Theme Translation

Display Featured Slider

Featured Slider Styles

Boxedwidth

Display Trending Posts

Display Instagram Footer

No

Dark or Light Style

Dünyalılarla Dost Olma Rehberi

Saatin kaç olduğuna bakmak için arkamı döndüğümde görmüştüm onu ilk kez. Yüzümde neden şaşırma ifadesinin belirdiğini hatırlamıyorum ancak sanki onun tüm yaşanmışlıklarını arkamı döndüğümde bir an için gördüğüm yüzünden okumuştum. O ise bu ilginç tepkime sadece hafifçe gülerek cevap vermişti. Önündeki kağıda hızla dönerek bir şeyler yazmaya devam etti. Ne yazdığına şöyle bir göz ucuyla bakmaya çalışmıştım. Şiir dizeleriydi bunlar. Taş çatlasa yirmi yaşındaydı. Onun yaşındaki oğlanlar yan kafede futbol maçı izlerken ona bu köhne, eski tarz masa ve sandalyelerle döşenmiş, çoğu kişinin iç bayıcı olarak adlandırdığı müzikler çalan, duvarlarında Dali resimleri olan kafede şiir yazdıracak dert ne olabilirdi? Öyle bohem bir tipi de yoktu üstelik. Mavi, yoldan geçen hemen her gençte bulunan sivri yakalı bir tişört giyiyordu. Ayağında da beyaz spor ayakkabılar vardı. Normalde bu kafede saçlı, sakallı, günümüzün moda anlayışına tamamen ters bir şekilde giyinen insanları görmeye alışık olduğumda

Uncategorized

Tek Bir Beyaz Gece

Kuruyan dudaklarını ıslatma ve içinde alev alev büyüyen tedirginliğe su serpme gayesiyle birasından bir yudum aldı. Elleri titrediğinden asidi yüksek birasını beyaz teninden kıvrımlı bir şekilde ayrılan pembelikten dışarı taşırdı. Normalde olsa ciddi bir acı duyacakken şu anda onu asıl düşünmekte olduğu konudan bir an bile olsa uzaklaştırdığı için titremesine engel olamadığı ellerine ve birasına minnet duydu. Soğuk bir aralık akşamıydı. Dışarıdaki kar fırtınası ahşap çerçeveli camlarını dövüyordu. Bir aydan fazladır güneş yüzü görmemişti. Birasından aldığı her yudumda camdan  bakıyor, eksi derecelerin insan yaşamına asgari ölçüde elverişli olduğu bu yerin gökyüzünde, evlerinde, yollarında, insanlarının, hatta köpeklerinin yüzünde yalnızca karanlığı görüyordu. Saat beş bile olmamıştı ancak her yer zifiri karanlıktı. Yarın saat onda ortalık beyaz-gri bir renge bürünecek, güneşsizliğe aylarca dayanmak zorunda kalan bu mutsuz insanlara verilen gri-beyaz, mutluluk vermekten çok iç karar

No Man's Land (Ničija Zemlja )

No Man's Land (Ničija Zemlja )

Asıl adı Ničija Zemlja olan film, 1993 yılında Bosna Savaşı sırasında yaşanan trajikomik bir öyküyü anlatıyor. Boşnak Danis Tanovic'in yönetmenliğini yaptığı ve senaryo yazımını üstlendiği 2001 yapımı bu film, En İyi Yabancı Film dalında Oscar ödülü sahibi. Cannes'da En İyi Senaryo ödülü alan ve çeşitli festivallerde 25 tane daha ödül kazanmış olan  film o dönemin tanıklarını veya Balkanlarla uzaktan yakından alakası olanları derinden etkileyecek bir başyapıt. Savaşın tam ortasında bulunmuş olan Danis Tanovic o günlerde tankların ve inasnların fotoğraflarını çektiğini, kısa filmler ve videolarla insanlarını yaşamlarını dünyaya aktarmaya çalıştığını, sanatını savaşla birlikte gel iştirdiğini söylüyor. Savaş bittikten ( 14 Aralık 1995) 6 yıl sonra ise Ničija zemlja'yı yapıyor. Aslında Belçika, Slovenya, İsviçre, Bosna ortak yapımı bu film. Savaş karşıtı ögeler kolu bacağ kopan insanları göstererek insanın içine işleyeme amaçlı değil, çeşitli sembollerle veriliy

My Own Private Idaho

My Own Private Idaho

Amerikan bağımsız filmlerinin en önemli yönetmenlerinden olan Gus Van Sant'in, açıkça söylemek gerekirse izlediğim ilk alışılagelmiş çekim tekniklerine sahip olan  filmi. Gerçi daha önce izlemiş olduğum Elephant ve Last Days " Triple Dead" üçlemesinin parçalarıydılar ve Gus Van Sant'in 50'li yaşlarının ürünüydüler. My Own Private Idaho ise 91 yapımı, Sant 'in diğer filmlerinin aksine ( Milk dışında) konusuyla öne çıkan, Keanu Reeves ve River Phoenix'in başrollerde oynadığı Shakespeare'in aynı adlı oyunundan bir uyarlama. Ama ne uyarlama!Hiçbir şeyin gerçek olmadığı ihtimalini her zaman cebinde bulunduran, aynı zamanda da gerçekçiğilin tavan yapmış bir film. Phsydelic anlatımı nedeniyle tüm  davranışlar ve olayların altında oldukça dolgun bir psikolojik araştırma yatıyor. İki erkek fahişenin hayatlarının anlatıldığı bu filmde iki karakteri de hiç mi hiç sevmeyen, ikisine de tapan, birisini sevip diğerini sevmeyen insanların mevcut olması

River Phoenix

River Phoenix

River Phoenix için "Hollywood'un Kurt Cobain'i" tanımlamasını yapmış olsam yanlış olmaz herhalde.  En güzel kadınları bile kıskandırabilecek o bebeksi yüzüyle taban tabana zıt olan ve bir şeylerin ters gittiğini bas bas bağıran mavi-yeşil gözleri aslında içinde sakladıklarını ele veriyordu. Garip bir tarikata üye olan garip bir aileden gelmişti. 6 yaşından beri 4 küçük kardeşiyle birlikte para kazanmak için sokaklarda gitar çalmaya başlamıştı. Ailesinin misyonerlik faaliyetleri yüzünden gezmediği Güney Amerika ülkesi kalmamıştı.Ve gene ailesiyle ilgili ortaya atılan bir iddia; ensest ilişki üye oldukları tarikatta kabul gören bir olguydu. (Tam manasıyla patladığı film, Stand By Me) 1991 yılında Details Magazine Dergisi'ne, ailesinin mensup olduğu "Tanrı'nın Çocukları" tarikatinin o henüz 4(dört-four-quatre-quatro) yaşındayken bekaretini bozduklarını açıkladı. Ancak 10 ve 14 yaşları arasında bekar kaldığını da röportajın sonuna ekledi

The Unbearable Lightness of Being

The Unbearable Lightness of Being

Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği Varolmak ve hafiflik...Milan Kundera, bu iki birbiriyle çelişen kelimenin aynı cümlede kullanımının doğru olabileceğini kanıtlamak amacıyla oturmuş ve bir roman yazmış. Normalde yazarın aklına bir fikir gelir, bir yaşam, anlatmak istediği bir hikaye. Bu hikayede kanıtlamak istediği düşünceleri de olaiblir yazarın. Okuyucularına benimsetmek istediği ideolojileri de serpiştirebilir araya. Ancak kitabın ismini kurgu belirler. Olay yazarın kaleminden akar gider ve bir süre sonra bağımsızlığını ilan eden bir sürü kollara ayrılır. Bundan sonra artık kurgu yazarın önünde gider. Karakterler ete kemiğe bürünür. Onlar yazarın nehrinden ayrıldıkları kollarında kendi akıntılarına yön verirler. Yazara da boyun eğmek kalır sadece.   Tüm kollar elbet bir gün döküleceği yere varırlar ve ancak bundan sonra kitabın isminden bahsedilebilir. Zaten kuş bakışı baktığınızda nehir yatağının ve kollarının gittiği yönlerin kitabın adının şeklini aldığını görebilirsiniz.

Trainspotting

Trainspotting

Hayat ı seç . Mesleğini seç . K ariyer ini seç . Kocaman sikindirik bir televizyon seç. Otomatik çamaşır makinesi ni seç . A raba nı, cd çalar ını ve elektrikli ev aletleri ni seç . Sağlığını, düşük kolesterolü ve diş lerine ilk günkü gibi bakmayı seç . P embe panjur lu bir ev seç . A rkadaş larını dikkatli seç . İyi bir tatili ve bavul u akıllıca doldurmayı seç . En güzel sıçtığımın fabrika sında üretilmiş en güzel sıçtığımın elbise lerini seç . D in i ve dua ederken ne kadar  bok olduğumuzu düşünmeyi seç . O salak televizyon un karşısıda oturup o salak program ları seyrederken tıkınmayı seç . S on unda da sefil bir ev de yalnız başına geberip giderken, yerini senin yer ine geçmek için seni kandıran bencil ibne lere bırakmayı seç . Çürüyüp git meyi ve yetiştirdiğin gerzek velet lere rezil olacak biçimde kendi altı na etmeyi seç . Evet, bu sözler henüz filmin başıbnda baş karakterimiz Renton'ın ağzından çıkıyor. Eninde sonunda varacağımız yer neresi? Biz

Filmekimi 2011

Filmekimi 2011

Haber yazım tekniklerini blogumda da kullanayım dedim(yani alıntı veya copy-past değldir!!): Her seferinde o seneye damgasını vuran filmleri seçmekte usta olan IKSV Filmekimi grubu, onuncu yıllarını kutladıkları 2011'de bu ustalıklarını İstanbul dışına taşıyor. 8-15 Ekim tarihleri arasında gerçekleşecek olan Filmekimii,  bu sene ilk defa İstanbul dışında da gerçekleşecek. İstanbul, İzmir, Ankara, Diyarbakır ve Antalya'yı kapsayan festival, Berlin, Cannes, Venedik ve Toronto film festivallerinde prömiyerleri yapılan ve ses getiren filmleri Türk izleyicileriyle buluşturacak. Haftaiçi gündüz seansları ( 13.00-15.30-16.00) öğrenciler için 5 lira olan festival, Beyoğlu’nda Atlas ve Beyoğlu sinemalarının yanı sıra Nişantaşı City’s ve Cinebonus Maçka G-Mall olmak üzere 4 sinemada izleyicilerle buluşacak . Ülkemizde yeni sanat sezonunun açılış habercisi olarak bakılan festival, 10. yılında çok daha geniş bir kitleye hitap edecekmiş gibi görünüyor. Festivalde yer alaca

Infinyteam