-->

Theme Layout

Boxed or Wide or Framed

Theme Translation

Display Featured Slider

Featured Slider Styles

Boxedwidth

Display Trending Posts

Display Instagram Footer

No

Dark or Light Style

Leviathan




2015 yılı En İyi Yabancı Film Oscar Adayı Leviathan'ı Ekim 2014'te tesadüf eseri, Ghent Film Festivali'nde izlemiştik Yunan bir arkadaşla. Brüksel'deyken -Ghent Belçika'nın Flaman Bölgesi'nde birşehir- beğendiğimiz, satti günü bize uyan filmleri işaretlemiş, hem Ghent'i gezmiş hem de filmleri izlemiştik. Lafı gevelemeye başlamadan önce söyediğim gibi izlediğimiz filmlerden biri de Leviathan'dı.

Dur durak bilmeyen, Ghent mhent dinlemeyen içsesim filmi izlerken:''Anacım o ne güzel film! Ne güzel sanat yönetmenliği! Abooov! '' demişti. Varın gerisini siz düşünün...

Hikaye Rusya'nın denize veya göle (herhangi bir görece büyük su kütlesine) kıyısı olan küçük bir kasabasında geçiyor. Bir ailenin dramı diyerek mikro çip hale getirebileceğimiz filmde ben çok, çok fazlasını gördüm. Sınıf çatışması, Putin yönetimine yapılan taşlamalar, tepetaklak giden  bürokrasi ve buna dayanamayarak ortasından çatır çatır çatırdayan aile kavramı.


Daha derinlere girmeden filmi Oskar adayı oldu diye izleyen arkadaşlara bir not düşeyim; Selanik Üniversitesi Slav Dilleri Bölümü mezun olan benim arkadaş, Rus filmlerinin tamamında kadınların kocalarını aldattığını söyledi. Evet, burada çatırdayan aile kavramıyla işçi-lümpen kesim arasında sıkışıp kalan, ne yapacağını bilmez bir kadın görüyoruz ancak Rus filmlerinde genel olarak kullanılan bir sahneymiş bu. Genellikle Balkan-Benelüks filmlerine yoğunlaştığımdan Rus filmleri hakkında çok bir bilgim yok. Not olsun diye dedim.

.''İşçi sınıfı ve lümpen kesim'' gibi bana illallah dedirten sözleri kullandığımın farkındayım. Daha fazla bu kelimelerin üzerine gitmeden (gözümü açtım, ''lümpen'' kelimesini duydum sanki. Her iki kitap okuyanın dilinde... Böyle de sinir bir insanım, ne yapayım!) filmle ilgili açıklamamı yapayım: Sınıflar arası çekişme, gerginlik ve ipin bir yerden kopması, olanın gene sade vatandaşa olması konularını Nuri Bilge Ceylan'da farklı bir biçimde, ancak hemen hemen aynı bakış açısıyla işler. Bir Zamanlar Anadolu'da'daki replikleri hatırlamanız bu filmi de anlamanıza yardımcı olacaktır.



Bir aile, evine ''haksız yere'' devlet tarafından el koyulmaya çalışılan,torna tesfiyeci aile babası, aile babasının Moskova'dan  ona davasında yardımcı olsun diye çağırdığı, avukat-büyük adam olmuş- can dostu, depresyondan neye saracağını bilemeyen fabrika işçisi karısı ve aile dostları... Filmin akışını sağlayan karakterleri saydım az önce ancak gerçek film bu karakterlerden çok, çok daha fazlası.


Makheme salonunda, alınan kararın okunması, Lenin Heykeli, (gördüğüm her Ex- SSCB ülkesi filminde bir adet vardır mutlaka zaten. Eskiyi, bürokrasiyi; en olmadı sansürü ve baskıyı simgeler kendisi. Numunelik koymuşlar bunlar da bir tane), hele ki aile reisi-Dimitri'nin filmin enn sonunda, papazla olan sahnesi... Yazdıklarımdan çok, çok daha fazlası bu film. Putin devrinde işlerin nasıl değiştiğini, Rus işçi sınıfının elinden avucundan her şeyin nasıl ''legal'' yollardan alındığını gösteriyor film. Görmesi çok zor değil zaten filmin anlattıklarını ancak öyle bir çekmişler ki anem ''Piiih!'' on numero. 

Filmi izlememinüzerinden altı ay geçti. Çok detaylı hatırlamıyorum. Arada saçma sapan nidalarda bulunmam o yüzden.

''Leviathan''ımız,yani yaratığımız, kimsenin istemediği,  herkesin bir şey kopartmaya çalıştığı Dimitri'miz. Bürokrasinin, lümpenlerin, (hay dilimi eşek arısı soksun!) lümpen olmadı hadi yeniyetme ve köklü elitlerin ''pis'' dediği, ''iğğ atletiyle gelmiş kebap kokutmuş sahili bir de'' dediklerinden biri Dimitri. 


Aman durun! Bir Zamanlar Anadolu'da'dan çok Pod Zemini (Yeraltı)'yi hatırlattı film bana şimdi. Tabii Kusturika'nın o ''abartılı gerçekliği'', kendine özgü bulamaçı yok bu filmde. Aksine her şey çok berrak. Tüm görüntüler, insanlar, insanların hissettikleri... Her şey bir 'ölüm' netliğinde. Filmdeki en hareketli sahne sanırım köylü kadının papazdan aldığı yemekleri domuzlarına yedirdiği zamanki. 



Festivalin en iyi filmini seçiyorlardı. Çıkışta elimize bir fom tuttular. Biz de en yüksek puan olan 5'i işaretledik. Gelin görün ki, Ghent Film Festivali En İyi Film Ödülü'nü arkadaşımla benim ortak kararla 3 verdiğimiz Meksika yapımı ''Gent de Bien'' kazandı. O da güzel filmdi. Çok güzeldi hatta. Yazayım onu da unutmadan. Ama her şeye rapmen Leviathan bir başkaydı. Sembol hastası, her yerden bir mana çıkartan bir izleyici/okuyucu için bulunmaz hazineydi. -

Eklemeden bitirmeyeyim; son sahne insanı feci yapıyor. Üstelik tek gram abartı barındırmayan, çekim lokasyonu olan Kolya Köyü gibi sakin ve dingin bu filmde öylebir son sahne var ki... Gaza getirmeleri sevmem ancak filmin climaxi olan andan itibaren zaten varı yoğu gitmiş olan Dimitri için her şey patır patır dökülüyor. Kalkıp ''YAPMAYIIIIIN! DURUUUN!'' diyorsunuz, olmuyor. 


Herkesin hastası olduğu Çingeneler Zamanı filmini çok sevmeme rağmen ''dokunaklı'' bulmam. (Romantik, milleti ağlatma amaçlı filmleri saymıyorum zaten. İnsanlık dramı olarak adlandırılabilecekfilmlerden bahsediyorum) Bu film beni beynimden vurulmuşa döndürdü. Hala mideme kramplar giriyor. Aradan altı ay gemişti, unutmuştum bende yarattığı izlenimleri. Yazdıkça hatırlıyorum. Hatırlamasaydım iyiydi ama iş işten geçti artık.


Ne güzel filmsin sen Leviathan! Of Dimitri off! Karısına da ayrı bir off!






QuickEdit

You Might Also Like

Hiç yorum yok

Infinyteam