-->

Theme Layout

Boxed or Wide or Framed

Theme Translation

Display Featured Slider

Featured Slider Styles

Boxedwidth

Display Trending Posts

Display Instagram Footer

No

Dark or Light Style

Utanç


Su Tunç-Bilgi Genç Haber Ajansı,

Ölürsen Özgür Olursun
Türkçe’ye “Utanç” olarak çevrilen filmin asıl adı: “Buda As Sharm Foru Rihkt” ( Buda Utancından Yıkıldı) Orta Afganistan’daki  sarp kayalıklardan oluşan Bamyan Vadisi’nde, geçiyor. Bu haliyle de 2011 yapımı, seks bağımlısı bir adamın yaşantısını anlatan İngiliz filmi “Utanç”dan ayrılıp, kendine apayrı bir yol çiziyor.
İranlı ünlü yönetmen Muhsin Makhmalbaf’ın 1988 doğumlu kızı Hana Makhmalbaf’ın  ilk uzun metrajlı filmi. Kanalları zaplarken yanlışlıkla bu filme denk gelen birisinin bile kayıtsız kalamayacağı, filmi izledikten sonra ise boğazına bir düğümle ve aklında yüzlerce sorularla baş başa kalacağı türden bir film yapmak, 19 yaşınayken pek de mümkün olmaz. Ancak Han beklentilerin de ötesine geçerek, anlatmak istediğini son derece gerçekci bir şekilde, doğrudan veya semboller kullanarak izleyiciye aktarmayı başarıyor.

Filmin geçtiği Bamyan Vadisi’nin özel bir anlamı var. Buradaki 6 yüzyıldan kalma, 2.500 metrelik iki Buda heykeli, putperestliği çağırıştırıyor denilerek Taliban tarafından 2001 yılında yerle bir edildi. Film ise, Muhsin Makhmalbaf’ın “ Bir heykel bile tüm bu şiddetten, insafsızlıktan ve bunun getirdiği çöküşten utanırdı.” sözünden yola çıkılarak yapılmış. Öyle ki, filmin başından sonuna kadar, insan kendini, yaşadığı dünyayı ve geleceği sorgulamadan ve yaşadığı hayat standartlarından utanmadan bir an bile geçiremiyor.
Eğer mesaj verme kaygısı güden ve bunu sembollerle de ifade eden filmlerdne hoşlanmıyorsanız, diğer Utanç filmini seçebilirsiniz ki zira bu film baştan sona mesajlarla, imgelerle ve sembollerle donatılmış. Acıtasyona kaçmadan, seyirciyi direkt olarak hedef aldığı sahnelerin dışında; anlatılmak istenenin oldukça dolaylı yollardan anlatıldığı sahneler de mevcut.
Filmi kısaca analiz edecek olursak;
Baktay (Nikbaht Noruz) Buda heykellerinin yıkıntıları arasındaki bir mağarada yaşayan, beş-altı yaşlarında bir Afgan kızıdır. Yan mağaradaki komşusu Abbas’ın(Abbas Alijome) kitap okuyabiliyor oluşunu kıskanır  ve okula gitmeye karar verir. Ancak okula gidebilmek için defter ve kalem alması gerektiğini fark eder ve tavuklarının kuluçkasından aldığı dört yumurtayı pazarda satmak için yola çıkar. Böylece de Baktay’ın uzun, upuzun bir günü de başlamış olur.
Yolda birçok zorlukla karşılaşan Baktay, en sonunda defter alacak kadar parayı bulabilir ve Abbas’la birlikte okul yoluna düşer. Oldukça çalışkan ve okumaya istekli bir öğrenci olan Abbas, (geleceğe umutla bakan az sayıdaki Afgan gençlerini temsil etmektedir) Baktay’ı okula götürür. Okuldan kasıt, çölün ortasında bir kara tahta ve sıralardan oluşmaktadır. Baktay kız olduğu için derenin öte tarafındaki kız okuluna gitmesi söylenir.
Yeniden yollara düşmek zorunda kalan Baktay’ı yolda kendilerini Taliban’ın savaşçıları olarak tanıtan çocuklarca alıkonulur. Çocuklar yalnızca okula gitmek isteyen Baktay’ın defterini alır, sayfalarını koparır ve kağıttan uçak yaparak uçururlar. Kalem olarak kullanmak istediği annesinin rujunu da bulunca onu toprağa gömüp taşlamaya karar verirler. Burada açık olan, şiddetle büyüyen çocukalrın oyunlarının da ne derece korkunç olabileceği mesajı. Arka planda ise çocuklar; ayrımı, vahşeti ve gücü temsil ediyorlar. Baktay’ı kurtarmaya gelen Abbas’ı ise Amerikan ajanı olmakla suçlayıp, onu da esir alıyorlar. İşin ilginç yanı ise, aynı çocuklarıni filmin sonunda yeniden Abbas ve Baktay’ın karşısına çıkıp Amerikan askerleri oldukları söylemeleri ve bu sefer Abbas ve Baktay’ı terörist olarak suçlamaları. Her koşulda, kabak yine masum sivillere patlıyor mesajı ise oldukça açık bir şekilde veriliyor.

Tek bir arabanın geçmediği bir yerde bile işini aşkla yapan trafik polisinin Baktay’ın şikayetini dinlememesi, Baktay’ın okul yolunda karşılaştığı adamın defterindeki bir yapraktan yapıp dereye saldığı kağıt gemiyi  takip ederse okulu bulabileceğini söylemesi, gittiği “kızlar sınıfı”ndaki bir kızın defterinden bir yaprak koparmadan sıraya oturmasına izin vermemesi gibi birçok örnek, filmdeki her bir saniyenin ne denli düşünülerek çekildiğini gösteriyor. Zira, devlet adına çalışan kesmin halkın sorunlarına ne denli kulaklarını tıkadığı ve olmayan bir sistemi, varmış gibi ayakta tutmaya çalışmalarını, Baktay’a doğru yolu gösterek olan şeyin eğitim olduğunu, ancak bu yolda ilerlerken her sferinde kendinden de bir parça feda etmek zorunda olduğunu yalnızca üç kareden bile çıkarabiliyoruz.
Filmin son sahnesine gelindiğinde ise, korku ve baskı toplumunun bireylerinin içinde bulunduğu kaosan tek çkış yolu Abbas tarafından dile getiriliyor. Öyle bir söz ki bu; sizi derin düşüncelere gark edip, hayatın anlamını çözebilmek için kendinizi dağlara vurmanıza sebebiyet verebilir.
Yaşadığı dünyayı, ülkesini ve gerçekliği sorgulayan, bunun için bir şeyler yapmak ihtiyacı hisseden bir sanatçı Hana Makhmalbaf. Öyle ki yıllarını rejim karşıtı olduğu iin hapishanelerde geçiren babasının da etkisiyle, anlatmak istediklerini gerçekçiden önce çarpıcı ve oldukça da kıvrak bir dille anlatmayı başarmış.
QuickEdit

You Might Also Like

2 yorum

Adsız dedi ki...

çok güzel düşündürücü derin anlamlara sahip bi film gerçekten çok beğendim

schopenhauer dedi ki...

filmi nerden bulabilirim yardımcı olur musunuz lütfen (mersinde)

Infinyteam