Henüz bugün gittim " Biutiful" a. Hayır hayır ben yanlış yazmıyorum. Cidden filmin adı öyle.
İngilizce bilmeyen , öğrenmek durumunda olan insanların sıkça yaptığı yazım hatalarından birisini filmin adı olarak seçenleri buradan kutlamak istiyorum. Filmin temasını daha iyi bir sözcük anlatamazdı!
Babil ve 21 Gram filmlerinin Meksikalı yönetmeni Alejandro González Iñárritu nun son filmi.
Film, günümüz Barcelona' sında, daha doğrusu bize gösterilen Barcelona'nın öteki yüzünde geçiyor. Uxbal adlı bir İspanyol'un hayatı üzerinden Çin'den, Senegal'den ve daha nice yaşam şartlarının çok kötü olduğu ülkelerden göç eden insanların hayatlarını gözlemleme şansı buluyoruz.
Uxbal (Javier Bardem ) , hemen hemen her köprünün üzerinde bir çarşafa serilmiş imütasyon saat, parfüm, çanta satan zencilere ve tüm bu eşyaları üreten Çinlilere kalacak , çalışacak ve üretecek yer ayarlayan, polisle bağlantıları olan bir adamdır.
Aynı zamanda ölen kişilerin yakınları onu, ölen kişiyle irtibata geçebilmesi için para karşılığında tutmaktadırlar. Ölülerle konuşan Uxbal , onların son arzularını, öldükleri zaman nasıl hissettiklerini yakınlarına anlatmaktadır. Aynı zamanda onun akıl hocası olan büyücü/ falcı bir kadın da ona en zor zamanlarında yardım etmektedir. Salt gerçekliği gözlerimizin önüne seren bir filmde böylesi mistik olayların görülmesi de ilginç bir tezat oluşturmakla birlikte, "arka sokak" insanlarının batıl inançlarının ne denli kuvvetli olduğunu yine aynı çarpıcı gerçeklikle harmanlamış olmaları filmin artılarından bir tanesi.
Manik hastası masör bir karısı ( Marambra ) ve bakmak zorunda oluğu iki çocuğu vardır Uxbal'ın. Karısını sevdiği hemen her halinden anlaşılmaktadır ancak Marambra ne kadar eşine sadık olmak istese de aynı zamanda kendini eğlenmekten alıkoyamaz ve Uxbal'ın abisi Tito ile birlikte olur. Uxbal o sırada zaten çocuklarıyla birlikte Marambra' dan ayrı yaşamaktadır.
Testis kanseri olan Uxbal, kanserin kemiklerine ve karaciğere sıçradığını öğrenir. Yalnızca iki yalık ömrü kalmıştır. Bu durumu kimseye söylemez ancak büyük bir acı çekmektedir. Çocuklarının annesi Marambra ile yeniden bir ara gelmiştir ancak Marambra hala düzelememiştir. Son derece kötü koşullarda büyüyen çocukları için endişe etmektedir. Aynı zamanda yakalanmamaları için polisle iş birliği yaptığı Senegalli Samuel ve arkadaşları uyuşturucu işine girdikleri için yakalanmış ve ülkelerine geri gönderilmişlerdir. Samuel'in karısı İge ve 14 aylık küçük bebeği yaşadıkları "rezalet" evden atılmış, bir başlarına kalmışlardır. Senegal' e gitmek için paraları yoktur. Olsa bile bu kötü şartlarda yaşamayı yeğlemektedir. İge, kocasının başına gelenler için Uxbal'ı suçlar.
Miniminnacık atölyelerde çanta yapan Çinliler gene miniminnacık odalara onlarca kişi yanyana uyumaktadırlar. Kış olduğu için üşüyen bu Çinlilere soba alması için şefleri Hai Uxbal'a para verir. En ucuz sobayı alan Uxbal artan parayı çekmecesine, biriktirdiği paraların olduğu bölüme koyar.
Evet, tahmin edeceğiniz gibi soba gaz sızdırır ve Çinliler ölür. Aralarında Uxbal'ın çocuklarına bakıcılık eden kadın ve bebeği de vardır. Hemen hepsi kaçak olduğu için şef Hai ve erkek sevgilisi Li onları açık denize bırakırlar. Ancak cesetlerin sahile vurmasıyla ülke ayağa kalkar.
Son derece vicdan azabı çeken Uxbal İge ve bebeğini evine alır. Rehabilitasyonda olan karısına emanet edemeyeceği çocuklarını İge'ye bırakabileceğini düşünür. Hastalığı ilerlediği sırada biriktirdiği parayı İge'ye verir ve onları bir sene geçindirebilecek paranın olduğunu söyler. Parayı alan İge Senegal'e gitmek için bebeğini ve bavullarını alıp havaalanına gitse de geri döner.
Son derece güçlü bir karakter çizen Uxbal sevebilen, acı uyabilen ve merhametli bir adam olarak göze çarpıyor. İnsanların yaşamak için birbirini ezdiği bu ortamda bu derece iyi kalabilmesi ütopik gelse de ucuz soba alıp Çinlileri öldürmesi gibi insani hatalar onu bize biraz daha yakınlaştırıyor.
Javier Bardem 'in tam manasıyla döktürdüğü bir film bu. Zaten en iyi erkek oyuncu dalında Oscar'a aday gösterildi.
Franco döneminde idam cezasına çarptırılan ve bu nedenle de gemiyle Meksika' ya kaçan, vardıktan iki hafta sonra ise zatürreye yakalanıp ölen , hiç görmediği babasının mezarının üzerine yamak istedikleri inşaat nedeniyle babasını naaşı çıkartılır ve Uxbal ve Tito'ya verilir. Meksika'dan gemiyle İspanya'ya gönderilen babasının mumyalandığını öğrenen kardeşler hiç görmedikleri babalarına bakmak isterler. Ancak Tito morgdaki kokuya dayanamaz ve hemen çıkar. Ölülerle konuşmaya alışık olan Uxbal son derece rahat bir şekilde babasına doğru yaklaşır. O anki mimikleri, hiç dokunamadığı babasına yıllar sonra dokunuşu Javier Bardem sayesinde baş yapıt olabilecek nitelikte.
Çocuklarının da onunla aynı kaderi paylaşacak olması Uxbal' ın babasını daha çok düşünmesine neden olur.
Bu sırada Çinli şef ve ailesi yakalanmış, sahile vuran cesetlerden sorumlu tutulmaktadırlar.
Hangi ülke olursa olsun, o bölgenin yerlilerinin göçmenlere sıcak bakmadığı çok iyi bilinir. İ veya dış göç fark etmez. Dış göç elbette asimüle olmayı hemen hemen imkansız halegetirdiğinden daha da yadsınır. Bu insanların yadsınmalarının başlıca nedenleri, götüntü kirliliği oluşturmaları- evet. Giysileriyle, sattıklarıyla her an göze batmaları, suça karışmaları, kendi kültürerini de göç ettikleri yerlere taşımaları ve iş olanaklarını azaltmaları.
İyi de bu insanlar neden suç işlerler? Neden onlarca kişinin taş üzerine uyuduğu, küçücük atölyelerde çalıştığı, kuru ekmeğe talim ettiği bir yaşamı kendi ülkelerindeki yaşama tercih ederler? Geldikleri yer çok daha kötü olduğu için olmasın sakın?
Aslına küçük bir beyin fırtınasıyla varabileceğimiz cevaplar için hiçbir efor sarf etmiyoruz. Belki de etmek istemiyoruz çünkü böylesi işimize geliyor. Evet, o az önce geçtiğiniz köprü üzerinde çakma saat satan zenci adam çok zevk aldığı için bu işi yapmıyor ya da kendini biraz daha insan gibi hissedebileceği geliri sağlayabilecek "pis işlere" karışmıyor. Suç işliyor, kavga ediyor . Genetik kodlaması buna göre olduğu için değil, onu "alem" büyüttüğü için.
Hiç yorum yok
Yorum Gönder