Hemen herkesin kendisini bulduğu şarkılar farklıdır. Bazı popüler kültüre mâl olmuş şarkıları saymazsak- ki o şarkıları da iliklerine kadar hissedebilen bir kesim vardır.-
genelde insanlar ya müzikte ya şarkı sözünde ya da ikisinde birden kendilerinden bir şey bulabilirler. İlla anlatılan hikayenin ya da çekilen aşk acısının daha önce benzerini yaşamış olmanıza gerek yoktur. O, öylesine üstün bir müziktir ki, empati kurup o çalgıyla, şarkı sözüyle bütünleşebilirsiniz. Acı çeker , ruhunuzu dinlendirir veya mutluluğun en yüce haline ulaşabilirsiniz.
Bir kemanın tiz sesinin insan üzerinde oluşturduğu duygulanımlar tıpkı bir şiir gibi herkes için aynı değildir. Çok farklı yorumlanabilir, tartışmalar yaratabilir.
Bir çizgi filmin arka planında veya bir reklamda çalan, mutlaka kulak aşinalığımız olan bu müzik beni bazen ağlatabiliyor.Taptığım adam : Tchaikovsky ' nin başyapıtı.
Aslına bakarsanız şiir de müzik de maddi dünyada evrensel değildir.Ruhun derinliklerine işleyebilir ancak buna engel olan düşüncelerimiz, yaşantılarımız var. Çünkü önyargılar ve sorgusuz sualsiz kabul edilen doğrular bizim farklı kültürlerin müziğini dışsallaştırmamıza neden olur. Bir Nazım Hikmet'i onun dünya görüşü sizinkine uygun düşmüyor diye okumayan insan sayısı azımsanamayacak kadar az değil midir? Hele ki o kaos dönemlerinde evinde kitabını bulunduranların tutuklandığı zamanlarda. Müzik de aynen böyledir. Ancak biraz daha yumuşak bir şekilde işlemiştir bu önyargı içimize. Opera ve bale sevenlerin kendini beğenmiş üst tabaka gibi görülmesi gibi bir düşünce oluşmuştur kafada örneğin. Operadaki insanların sesleriyle, balede ise erkeklerin giydikleri taytlarla, yaptıkları estetik hareketlerle dalga geçilir. İçselleştirilemez çünkü bambaşka bir kültürün parçasıdır klasik müzik ve onun parçası olan opera, bale, operet...
Ancak tüm önyargılarından arınabilen insanın hissedebileceği türden müziklerdir bunlar. Afrika'daki çalgıcılarla bu denli dalga geçilmez hatta enteresan bulunulur. Ancak opera ve bale sizin batıya yönelmiş bir üst kimliğe sahip olduğunuzu ve açıkcası "özenticilik" yaptığınızı düşündürür insanlara. Bu şekilde düşünen insanları bulmak için İç Anadolu'daki bozkırları dolaşmamıza gerek yok.
Ben ailemden dolayı klasik müzikle birlikte yetiştim. Annem gençliğinde folklör yapmış ve türküleri çok seven bir insandır ayrıca. Henüz küçükken bile beni yaşıtlarımdan ayıran şu cüssemle bale kurslarına da gittim ! Ancak her zaman çekindim insanlara "Ben cidden baleye gitmekten zevk alıyorum. Bu olay kendimi diğer insanlardan üstün ve özel hissettirdiği için değil, sadece oradaki müziği tıpkı Çanakke Türküsü'nde nasıl coşkulanıyorsam o derece içselleştirerek, çoşumlanarak dinliyorum." demedim. Diyemedim çünkü dinlememelerinden korktum. Ankara'nın dip bucak köylerinde okuyorken ( bknz. Kusunlar Köyü ) okul çıkışı , okul kıyafetlerimle beni Devlet Opera Balesi'ne götüren bir anneye sahiptim ve bunu söylemezdim. İki farklı dünyayı iki saat içinde yaşamak ilginç bir duygudur. Şimdi de eşofmanlarımla giderim bir gösteriye gideceksem. Oradaki insanların evladiyelik giyinmeleri ve bana ters ters bakmaları önemli değildir çünkü kendimi çok özel , kendimi çok kültrlüymüşüm gibi hissettiren bir olay değildir bu. Takılar, elbiseler içindeki insanların belki de duyumsayamayacağı şeyler duyumsarım bol tişörtümün içinde bir yerlerde. Kendimi üstün gördüğüm o insanlardır sadece bazen. Tabii ki bu tür eylemleri hayatına katık etmiş insanlardan söz etmediğim apaçık ortada!!
Sanatın evrensel olduğu, asla ve asla alayla kinle karşılaşmaması gerektiğinden bahsederken kendi yaşantıma döndüm. Çünkü bu düşüncelerimin bir ortaya çıkma sebebi, beynimin içerisinde olgunlaşma süreci var.
Hemen yanıbaşımızdaki Yunanistan'da, Bulgaristan'da, Gürcistan'da ünlü olan müzisyenler kimler ? Eğer aileniz oralardan bir yerden göçmüş değilse bu sizi çok da alakadar etmez. Hatta eğer o ülke için kötü düşüncelere sahipseniz özellikle dinlemeyebilirsiniz.
Çok spesfik bir örnek olarak System Of A Down'u örnek alalım. Dört adet Ermeni asıllı Amerikalıdan oluşan bir metal-rock grubu. Yıllarca dinlemememin sebebi ise soykırım iddialarına destek vermeleri ve bu konuda çok sayıda röportaj yapmaları. Hatta bir ara Eurovision' a katılma gibi bir düşünceleri vardı ancak ismini hatırlamadığım bir komite tarafından engellenmişti bu . Siyasetin işin içine karışmasından korkulduğu için. Olsun gene de oldukça açık mesajlar veren "Apricot Stone " diye bir şarkıyla katıldılar . Bir şey değişmedi.
Ülkemizde SOAD' ı kesinlikle dilnemeyenlerle, "Ben müziğe bakarım." diyenlerin sayısı başa baş. Çünkü ne denirse densin adamlar iyi müzik ya-pı-yor-lar. Cidden Lonely Day, Chop Suey, Toxicity ve bunlar gibi birçok şarkısı müzikalite açısından oldukça güçlü ve dünya üzerinde ciddi bir hayran kitlesine sahipler. Ülkemizde ise genelde önyargılarını aşmış kesimlerce beğenilebilecek bir müzik yapmalarına karşın o gurubu bile ikiye bölmeyi başarmış durumdalar. Yalnızca yaptıkları müziğe bakan bir kişi eğer Türkiye aleyhinde müzik yapmaya başlarlarsa SOAD' ı nasıl savunacağını bilememekte. Belki de müziğin onlarda uyandırdığı duyguya göre hareket etmeliler yine. Nefret ya da sevgi. Bir şarkı bu iki birbirine zıt gibi görünen ancak birbirlerine dönüşmeleri pamuk ipliğine bağlı kavramı aynı anda bir kişiye yaşatabilir.
Saygılar, sevgiler
Hiç yorum yok
Yorum Gönder