-->

Theme Layout

Boxed or Wide or Framed

Theme Translation

Display Featured Slider

Featured Slider Styles

Boxedwidth

Display Trending Posts

Display Instagram Footer

No

Dark or Light Style

No Man's Land (Ničija Zemlja )




Asıl adı Ničija Zemlja olan film, 1993 yılında Bosna Savaşı sırasında yaşanan trajikomik bir öyküyü anlatıyor.

Boşnak Danis Tanovic'in yönetmenliğini yaptığı ve senaryo yazımını üstlendiği 2001 yapımı bu film, En İyi Yabancı Film dalında Oscar ödülü sahibi. Cannes'da En İyi Senaryo ödülü alan ve çeşitli festivallerde 25 tane daha ödül kazanmış olan  film o dönemin tanıklarını veya Balkanlarla uzaktan yakından alakası olanları derinden etkileyecek bir başyapıt.

Savaşın tam ortasında bulunmuş olan Danis Tanovic o günlerde tankların ve inasnların fotoğraflarını çektiğini, kısa filmler ve videolarla insanlarını yaşamlarını dünyaya aktarmaya çalıştığını, sanatını savaşla birlikte geliştirdiğini söylüyor. Savaş bittikten ( 14 Aralık 1995) 6 yıl sonra ise Ničija zemlja'yı yapıyor. Aslında Belçika, Slovenya, İsviçre, Bosna ortak yapımı bu film. Savaş karşıtı ögeler kolu bacağ kopan insanları göstererek insanın içine işleyeme amaçlı değil, çeşitli sembollerle veriliyor.

Filmin Akademi ödülü almasındaki başlıca neden, Boşnaklara karşı BM'nin ve NATO'nun "görünürde" daha ılımlı bir tavır sergilemesi. Srebenitsa Katliamı'nı bilenler bilir.. Amerika'nın bu olay sonucunda Sırp Başbakanının ve generallarin başına 5 milyon dolar ödül koyduğu koskoca "Wanted" yazılı afişler ( filmde bu yok. gerçekler) bile aslında Bosna'da yaşanan olayların ne NATO'nun ne de BM'nin umrunda olmadığının göstergesi.


Ortalığı karıştırıp karıştırıp içinden "drink" diye sıyrılan ve kargaşaya bakıp "Aaa kavga yok ama. Barışın bakayım." diyen insanlar gibi davranan onların, (Kim olduklarını bilirsiniz-siz) Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla neye uğradıklarını şaşıran Yugoslavya'nın zavallı halklarının birbirine düşürülmesi arasında bayağı büyük bir bağ var sanıyorum.


Filmde oldukça güzel saptamalar var. Mesela BM'den gelen Fransız askerlerinin İngilizce bilmelerine rağmen ilk olarak herkese " Vous parlez françis?" diye sormaları, Almanların dakikliği ve soğukkanlılığı, İngiliz ve Amerikalıların hiçbir şeyle alakaları olmmayıp gene de durumu her seferinde kendi başarılarıymış gibi saymaları. Alakaları olmak ne kelime! Hiçbir canlıyı umursamadıkalrından alelade verdikleri kararlarla süreci zor sokmak, hatta katliamlara neden olmak gibi ufak kusurları da cabası. Gerçi Bosnalı halkın BM ile anlaşması sonucu "Biz size bakarız. Barış lazım size." diyerekten silahsız bırakılması ve hiç olmazsa kendi köylerini koruyan insanların Sırplar tarafından basılması. (Savaş bu. Adam bakmıyor ki BM bu köyü silahtan arındırmış mı diye! ) Gazetecilerin yalnızca haber almak ve sansasyon yaymak amacıyla hareket ettikleri gerçeği.( Aç kurtlar gibi göstermişler resmen filmde.) Aynı dili konuşan, aynı muhabbeti yapani aynı insanı tanıyan Sırp ve Boşnakların savaşmasının anlamsızlığı senaryonun her kelimesinde gizli aslında. Ancak  çok az diyalogda bu karşımıza çıkıyor. Saldırgan gibi görünen sözler aslında çok büyük mesajlar içeriyor. Ayrıca Boşnak askerlerdeki Converse merakı da, filmin en dikkat çekici noktalarından. Ha bir de Fransız çavuş ve askerleri neden bu kadar yüceltilmiş merak etmekteyim. Filmin prodüktörlüğünü yaptıkları için mi nedir? Aynı olay Çek yazar Milan Kundera'nın Var Olmanın Dayanılmaz Hafifliği adlı kitabında da görülmekte.  Fransız, Bleçikalı, İsviçreli halklara Sovyetler'den çekmiş ülkelerin insanlarının neden bir sempatisi olduğunu ciddi şekilde merak ediyorum.

Gelelim filmimize, film Boşnak destek ekibinin siste kaybolması ve yanlışlıkla Sırp tarafında geçtikleri için taranmalarıyla başlıyor. Sağ kalan Çiki, etrafında silah arkadaşlarnın ölüleriyle tarafsız bölge ilan edilen, Tuzla'daki (dedemin memleketi olur)  terk edilmiş bir siperde sıkışıp kalır. Sırp birliklerine yeni katılmış olan asker Nino ise çavuşuyla birlikte ölmemiş Boşnak var mı diye tarafız bölgeye doğru yol alır. Çavuş, oldukça ileri bir mayın olan ve üzerine basıldığında değil, baskı geri çekildiğinde patlayan mayınları ölülerin altına yerleştirmeyi teklif eder. Böylece Boşnaklar ölülerini almak için geldiklerinde patır patır öleceklerdir. Çiko olayları sipere gizlenerek izler. Ölen arkadaşı Cera'nın cesedinin altına koyulan mayından sonra onlara ateş açar. Çavuşu öldürür, Nino'yu da vurur. Cera'nın ölmediğinin anlaşılması üzerine tarafsız bölgede sıkışıp kalan Çiçi ve Nino, Cera'yı kıpırdatmamaya uğraşırlar. Silahı elinde bulunduran Çiçi Nino'nun da gitmesine izin vermez çünkü eğer giderse Sırpların tarafsız bölge de olsa onları tarayacağnı biliyordur. Nino ile savaşı kim başlatıı dalaşına girerler ve Çiçi silahı doğrultup "Savaşı kim başlattı?" diye sorunca Nino "Biz" demek zorunda kalır. Filmin ilerleyen karelerinde silah Nino'nun eline geçer ve o da Çiçi'ye aynı şeyi yapar. Bu durumu iki ucu .lu değnek, tencere dibin kara, seninki benden kara gibi deyimlerle iyice açıklayabilirim sanıyorum.

Ayrıca Çiçi'nin zamanında aşık olduğu kadının Nino ile aynı okula gitmiş olması, yalnızca dillerinin ve kültürlerinin ortaklığına değinmiyor; kadına bakış açılarının doğal oalrak aynı olduğu, bu nednele de insanoğlunun Sırp Cırp Gırp diye ayrılamayacağını vurguluyor. Bu açıdan bakıldığında ortaklığın bir kadın tasviri üzerinden yürütülmesi oldukça başarılı bir düşünce.

Savaş kıyafetlerini çıakrtıp beyaz atlet sallayan Nino ve Çiko'yu gören Sırp ve Boşnaklar BM'ye baş vurur. Bosna Savaşı Harekatı'nın başındaki bizim ahmak İngilizimiz masa başında sekreteriyle takıldığı için BM güçlerinin oraya gitmelerini istemez. Gene de giden Fransız çavuş Marchand, Cera'ya yardım edilmesi için mayını uzmanı getirtir. Aynı zamanda telsiz dinleyen ve bir anda ortada biten medya mensuplarının BM'nin bu ihmalini basına yansıtmasıyla imajının zedeleneceğini düşünen "Converse Tanrısı" , sekreterini de yanına alarak hemen olay mahaline helikopterle gider ve her şeyi barış için yaptıkları imajını verir.

DİKKAT! Filmin Sonu Anlatılıyor

3.30'da gelmesi planlanan Alman mayın uzmanı 3.30 olduğu an gelince medya da bu olayı canlı yayınlamak için işe koyulur. Mayının çok güçlü oolduğu ve imha edilemeyeceği anlaşılır ancak Alman yüzbaşı Michel'e medyaya bu bilgiyi vermemek için mayınla uğraşıyormuş gibi görünmesini söylerler.

Bu sırada BM gelmden önce bir derece normalleşmiş ancak daha sonra gene kanlı bıçaklı duruma gelmiş olan Çiçi ve Nino da siperden alınmış ve göz önünde tutulurlar. Çiçi, Nino'nun canını bağışlamıştır ancak Nino onu kendi bıçağıyla öldürmeye çalışmıştır. Bu Çiçi'ye tabiri caizse "koyar" ve bütün basının ve askerlerin önünde Nino'yu tarar. Fransız askeri ise Çiçi'yi öldürür.

Cera içinse yapılacak hiçbir şey yoktur. Meyda her şey halloldu diye düşünür ve çeker gider. İngiliz asker sekreteriyle helikoptere biner ve gider. Sekreteriyle gelme lüksünü barındıran İngiliz çavuş tarafından haberciyle flörtleşti diye azar yiyen çavuş Marchand da çeker gider. Cera, yani sembolize edilen Bosna, bütün o yardımları, yardım ediliyormuş görüntüsü verilmesini, medyaya yapılan maymunlukların sessiz sakin ve istemsiz figüranı olmasını kıpırdayamadan, ölü sakinliğinde izler. Her şeyin farkındadır Cera, ancak elinden hiçbir şey gelmez. Amerikalılar ve İngilizce şovlarını yapar, Almanlar ve Fransızlar "bu adam çoktan ölü" der ve onu oracıkta ölüme terk ederler. Bosna'yı...
QuickEdit

You Might Also Like

Hiç yorum yok

Infinyteam