-->

Theme Layout

Boxed or Wide or Framed

Theme Translation

Display Featured Slider

Featured Slider Styles

Boxedwidth

Display Trending Posts

Display Instagram Footer

No

Dark or Light Style

Yosun Kokusu






Boylu boyunca bir sokağın en köşesindeki en soluk renkli en pis duvara yaslanmıştı. "Ne yaptım ben?" diye düşündü. Hafızası sanki tüm olan biteni silmek için zamanla yarışıyordu. Az önce yaşadıkları avuçladığı anda parmaklarının arasından kayan kumlar gibi zihninden akıp gidiyordu. Yakalamayı becerdiği bazı kelimeler de olmuştu: "Serseri!" Hayır hayır. Bu sözcük zaten beyninde saatlerdir yankılanıyordu. Başka şeyler de hatırlamalıydı. Gözleri artık gözyaşı dökmeye isyan ediyor, yuvalarından fırlayacakmışcasına acıyordu. 


"Neredeyim ben?" Gerçekten de nerede olduğunu bilmiyordu. Bilmediği bir şehirdeydi. Sokaklar yabancıydı. Tüm bu yabancılıkların içinden soyutlayıp kendine yakın kıldığı tek varlık, ayakta durabilme sebebi de yoktu artık. Başını sağa sola çevirdi; gözyaşları etrafını görmesine engel oluyordu. Her şeye buğulu bir camın arkasından bakıyor gibiydi. Bir kez daha  hıçkırdı ve elleriyle gözlerini ovuşturdu. Gece olmuş, karanlık çökmüştü. Ahşap büyük evlerden oluşan yokuşta birbirleriyle çığlık çığlığa kavga eden iki kedi dışında yaşam belirtisi yokmuş gibiydi.


Yaslandığı duvarın soğukluğunu artık hissetmiyordu. Sırtı iyice uyuşmuştu. Hareket etmeyi unutmuş gibiydi. Sanki o yarı yosunlu yarı gri duvarla birlikte doğmuştu. Onunla birlikte o yokuştaydı yüzlerce yıldır. Her türlü insanı görmüş, her türlü hikayeye tanıklık etmişti. Yo, hayır sadece kendisini biliyordu. Artık taşlar yerine oturmaya başlamıştı. 


"Git! " demişti o. "Git. Buraya kadarmış."  cevap bile verememişti onun bu sözlerine. Öylece donup kalmıştı. "Başkası var. Vardı da zaten. Ben senin gibi değilim, güçsüzüm. Yalnızlığımla böyle başa çıkabildim." de demişti evet şimdi şimdi hatırlıyordu bu sözleri. Dizlerinin boşaldığını ellerinin tutmaz olduğunu beyninin uyuştuğunu da hatırlıyordu. Cevap verememişti gene. Yalnızca bayılmamak için çaba harcayabiliyordu. "S-sen , kimle?" diyebilmişti anca. "Tanımazsın. Üzgündüm. Zor dönemden geçiyorduk. O oldu yanımda. Bilmiyorum karışıktım ne zamandır. Fark etmedin bile."


"Karışıkmış. Hah!" dedi kendi kendine. Hatırladıkça neden ona daha sert çıkmadığına yanıyordu. Tam on saatlik yolu sırf onu görebilmek için gelmişti. Ertesi gün de gidecekti. Derin bir nefes aldı. Burnuna kuru yosun kokusu geldi. Hızla arkasını döndü, ceketinin sırtındaki yosunları ve gri sıvayı silkeledi. Duvarın ait olduğu eve baktı.  Işığı yanmıyordu. Eski Rum evlerine benziyordu. Duvarın sardığı küçük bir bahçe, içinde taştan, yalnızca tek bir büyük penceresi olan küçücük bir ev. İçi kadar bomboş göründü ona bu ev ve bir anda içini bir sıcaklık kapladı. Tüm dertlerinden kurtulduğunu düşündü. O, bencildi.  Hemen her zaman ilgi istemesi, kıskançlıkları başını ağrıtıyordu. Ama hayır, ondan asla böyle bir şeyi beklemezdi. Sevmişti onu. Çok sevmişti. 


Az önce içini saran sıcaklığın buhar gibi uçtuğunu hissetti. İçi yeniden kasvetli ve karanlık uçsuz bucaksız bir labirente dönüşmüştü. 


Yokuş aşağı yürümeye başladı. Sanki yürümeyi yeniden öğreniyordu. Gözleri kurumuştu ve ona acı veriyorlardı. Eskimişliğin verdiği boşluk ve merak duygusuyla dar ve engebeli sokaklardan geçti. Yer yer taş yer yer asfalt yollar birbirine karışıyordu. Sokak lambalarının turuncu ışığı gözlerini rahatsız ediyordu.Ancak onlar da olmasa hepten yapayalnız kalacağını hissediyor, bu korku onu daha da derine sürüklüyordu. "Ne yapmalı?" dedi kendi kendine. Gençti. Yeniden birisini sevebilirdi. Belki unutamazdı ama yarasının kabuk bağlamasını bekleyip bir daha ona dokunmaz, onu kanatmazdı . Böylece yoluna devam edebilirdi.


Ne zamandır aldatılıyordu acaba? Eğer tüm bunlar olmamış olsaydı, akşam ona kadar onun evinde kalacak, ailesinin uzak akrabaları bilmemne hanımın kızının düğününden dönmeden  iki arka sokaktaki otele yerleşecekti. Hiçbir şey olmamış gibi devam edecekti her şey. Hiçbir şey olmamış gibi. Kendi kendine güldü. Uzakta ışığını gördüğü tekel bayii ne doğru yürüdü. Karşıdan karşıya geçerken tinerci çocuklar arkasından bağırdı. Alışık değildi sokaklara. Alışık değildi soğuğa. Adımlarını hızlandırdı ve dükkana girdi. Elini kot pantolonun cebine soktu. Çıkan paranın tamamıyla dükkandaki en pahalı sigaradan aldı. Yanına bir de çakmak koydurttu. 


Nereye gideceğini ayakları söylüyordu. "Acaba bir arkadaşımı mı arasam?" diye düşündü. Ağlarken annesini arama isteği uyanmıştı içinde.  Onun sıcaklığına, onun sevkatine ihtiyacı vardı. Ama arayamazdı. Bambaşka bir şehirde, gecenin bir vakti, ağlıyor. Annesi çok üzülürdü. Bu yüzden bir arkadaşını aramak istedi. Boşverdi  sonradan. Bir tarafını tamamen sarmaşık sarmış  beyaz ahşap bir evin kapısnın yanına dayandı ve ilk sigarasını yaktı.


O gün bu gündür sigara içer.



QuickEdit

You Might Also Like

Hiç yorum yok

Infinyteam