-->

Theme Layout

Boxed or Wide or Framed

Theme Translation

Display Featured Slider

Featured Slider Styles

Boxedwidth

Display Trending Posts

Display Instagram Footer

No

Dark or Light Style

The Misfortunates


Çöldeki Kutup Ayısı





Canım sıkıldıkça, moralim bozuldukça izlediğim seçme filmlerim dışında şu son dönemde izlediğim en iyi film kesinlikle De helaasheid der dingen'dı. 2010 yılında En İyi Yabancı Film dalında Oscar'a aday gösterilen, İstanbul Film Festivali'nde En İyi Film ödülünü alani Cannes'da Onur Ödülü vari bir ödül ve bunun gibi dünyanın her yerinden bilimum ödül toplayan bir "başyapıt".Belçika-Hollanda ortak yapımı film Türkçe'ye "Çölde Kutup Ayısı" olarak çevrilmiş. Normalde çevirilerin isimlerini beğenmem ama bu filmin konseptine cuk diye oturmuş. Kim çevirdiyse ellerine sağlık. 

Yönetmenliğin (Felix Van Groeningen)ve bakış açısının ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gösterdi bana bu film. Aslında son derece büyük bir dram. Neredeyse her karesi hem de. Ancak arada öyle diyaloglar geçiyor ki yer yer gülmekten iki büklüm oluyorsunuz. Alkolik babanın eziyetlerine maruz kalan, tam manasıyla rezalet bir ortamda, "ayı" diye adlandırılabilecek insanların yanında yetişen bir çocuğun hayatını anlatıyor olsa da filmin sonunda her bir karakteri nasıl bu kadar sevebildiğinize şaşırabilirsiniz. Daha da vahimi, kendinizi "Islak Vajina" şarkısını söylerken bile bulabilirsiniz.

Belçikalı yazar Dimitri Verhulst'un aynı adlı romanından uyarlanan film tam anlamıyla "Trajikomik". Verhulst'un kendi hayatını anlattığı filmden bile belli oluyor çünkü karakterler o kadar gerçek ve yaşıyorlar ki! 

Kendi hayatını kaleme alan Dimitri Verhulst. Şu an Belçika'nın en tanınan yazarlarından ve Liége'de yaşıyorç


Zamanda sürekli gidiş-gelişler yaşanıyor. Film 80'lerde başlıyor ve arada günümüzdeki olaylar da aksettiriliyor. Bunun eksi bir yanı var- her ne kadar bilinçli yapılmış olsa da- kimin ölüp kimin kaldığını henüz filmin yarısına gelmeden öğrenmiş oluyorsunuz.

13 yaşındaki Gunther Stobbe Belçika'nın Flaman bölgesindeki kırsal bir kesimde ( oralarda kırsal olmayan yer var mı onu sormak lazım.) "baş belası" sıfatının tam karşılığı olan üç amcası ve babasıyla birlikte babannesinin evinde yaşayan yumuşak başlı bir çocuk. İşsiz güçsüz, alkolik, kadınlarla yatıp kalkan amcalarının ve babasının yanında yaşamak zorunda kalan Gunther da kendisinin günün birinde "Stobbe"lerden olacağını bilerek büyür. Acaba Monsieur Gunther kendisine ailesindeki erkeklerden başka bir yol çizebilecek midir?

 Film kasabadan "Tanrının unuttuğu yer" olarak bahsetse de, her yıl erkeklerin ağda yapıp, kadın kıyafetleri giyip kadın erkek herkesin günlerce eğlendiği festivaliyle, taş köprüden kanallara atlayan çocuklarıyla, adım başı bulunan barlarıyla hiç de unutulmaya yüz tutmuş bir yer değil oysa ki bana göre. Gerçi kültür düzeyi ülke geneline göre çok aşağılarda olan, derme çatma banliyö evlerinin bulunduğu bir yer aynı zamanda.

En küçük amcasıyla aynı odayı paylaşan ve geceleri amcasının odaya attığı kızları görmek zorunda kalan Guntherciğin annesi ve babası ayrılmış, annesi de bunun üzerine cidden "Türk" görünümlü bir adamla evlenmiş.

 Gunther günün birinde annesinin evine gittiğinde çitlerden bakar ve annesinin hamile olduğunu görür. Gunther'i gören annesi yeni kocasına bir bakış atar ve onu görmemezlikten gelir.( İçimin yağlarının eridiği an. Nasıl kıyıyorsunuz o güzelim çocuklara yav?)

Evde sürekli olaylar olmaktadır. Babası Celle tam bir alkoliktir. Büyük amcası Breejen ( Ayıcık) hayatı boyunca hiçbir yarışı, kumarı, bahsi kazanamamış olan bir adamdır ve bu nedenle evlerine habire haciz gelir. Ortanca amcası Koen bebek yüzlü ve üzgün görünümlü olduğu için kadınların şefkat duygularını ortaya çıkartır ve sürekli hepsini hamile bırakır. Ömrü nafaka ödemekle geçer.En küçük amcası Petrol ise Gunther'dan yalnızca 8 yaş büyük olduğu için ona "Küçük kardeş" diye seslenir. Bu Gunther'da aidiyet duygusunu geliştirdiği için onu çok mutlu eder.

Ve babanne... Hiçbirisi hiçbir işe yaramayan oğullarına kollarını açan, Gunther'a annelik eden, resmen saçını süpürge eden kadın. Belli ki Dimitri Verhulst babannesine cidden çok değer veriyor. 

Amcaları habire ona ne zaman milli olacağını, hayatının daha başlamamış olduğunu söylüyorlar. Koen Amcası'nın Guiness rekorlarına en çok bira içen kişi olarak adını yazdırdığı yarış sırasında tanıştığı ve onu gerçek bir erkek yapacağını düşündüğü kızın gecesinde küçük amcası tarafından odaya atılması da ayrı bir trajikomik olay.

Okulda arkadaşlarının aileleri "Babası alkolik, ailesi kötü, çocuğumuzu kötü etkiler" gibi bahanelerle Gunther ile arkadaşlık etmelerini yasakladıkları için yapayalnız olan Gunther, okula yeni gelen arkadaşını da bir süre sonra aynı nedenlerle kaybeder ve gene bir başına kalır. Cidden de arka sokak çocuğundan farkı yoktur Gunther'in. Arkadaşlarının oturdukları evler ile kendi oturduğu tuvaleti dışarıda olan ev arasında dağlar kadar fark vardır. Giysileri en ucuz olanlardandır. Sürekli argo kullanır. Ülkemizde olsa hiç düşünmeden dışlayacağımız, dışlamak istemesek bile irite olacağımız tipte bir karakter olmasına karşın Gunther, gerek o mükemmel bebecik yüzü, gerek yaşadıkları, gerekse yumuşak başlılığı ve kendini sürekli yazmaya adaması yüzünden asla yadsınabilecek bir karakter değil. Ancak büyüdüğü zaman çocuğunu doğuracak olan kadına karşı yaşadığı yabancılaşma, küçük Gunther'a beslenen sevimli duyguları yok edebilir. Hele ki büyük Gunther, küçüklüğünün aksine oldukça çirkin bir adamdır. Neden oynattınız o adamı bilemiyorum. Gunther'dan soğudum. Sonra alıştım gerçi...

Gunther'ın okul müdürü olayları kavrar ve onun okulda yatılı kalmasını önerir. Bunu babasına ileten Guntherciğin başına gelmeyen kalmaz. Ancak evdeki durumlar çok daha kötüleşir ve Gunther sonunda müdürün çocuk bakım yurdunu arama teklifini kabul eder. Gunther zorla okulun yatılı kısmına yazdırılır. Babası da rehabilitasyona yazılır ve iyileşene kadar Gunther'ın okulda kalmasına razı olur. Babası taburcu edilmeden bir gün önce Gunther'ı okuldan alır. Tamamen arınmış olmak için son bir günü kalmıştır. Gunther'e ertesi gün birlikte koşuya katılacaklarını ve kendisine istediği bir spor ayakkabıyı alacağını söyler. Ayık olan babasıyla eğlenirler. Birkaç saatliğine de olsa ilk defa tam manasıyla baba-oğul ilişkisi yaşarlar. Babası taburcu olduktan sonra Gunther'in eve dönmesini isteyince Gunther orada mutlu olduğunu söyler. Cidden de öyledir. Arkadaş edinmiş, notları yükselmiştir. Babası buna aşırı bir tepki vermez ve içine atar. O akşam amcalarına uyar ve "sadece" bilardo oynamak için bara gider. Bir daha da dönmez..

Dimitri'nin bu olayı bu şekilde hatırlaması ve aksetmesindeki nedenin içinde ne kadar olduğunu bilemediğim ama varlığına emin olduğum suçluluk duygusu. Eğer babasına yatılı kalmaya devam etmek istediğini söylemeseydi belki de babasının iyileşme şevkini kırmayacaktı ve babası o gece bara gitmemek için kendini tutacaktı.Kim bilir? Umarım kendini fazla suçlamıyordur.

Günümüzdeki- 27 yaşında olan-Gunther'in kendi oğluyla olan çarpık ilişkisi de bir nevi "bakın geçmişimde bunlar oldu ama." avuntusu gibi bir şey bence. "Çocuğuma asla iyi bir baba olamayacağım ancak iyi bir amca olabilirim sanıyorum" diyor. Filmin sonunda da dünyalar güzeli tam tipik bir Belçikalı çocuğu görüyoruz. Gunther ona bisiklet binmesini öğretiyor. Gene söylüyorum.  Hayatım boyunca bir sürü ırktan bir sürü çocuk gördüm. Rus mus cidden yalan. Belçikalı- Hollandalı da demiyorum!- çocuklar kadar tatlı, mükemmel çocuklar görmedim ben. (Hani şimdi İskandinav çocuklarına rastlamadım hiç Bodrum'da açık konuşayım. Ama bunlar onlar kadar aşırı beyaz ve soğukkanlı da değiller. Bildiğin bıcırık hepsi .Oyy)



Ayrıca filmde  sürekli kaybeden Ayıcık'ın düzenlemiş olduğu bir Tour de France, içme yarışı var ki cidden dahice denenebilecek nitelikte. 
-Spoiler-
Ancak maalesef gene kazanamıyor!
-Spoiler-

 Film, ünlü bir yazar olan Gunther'in amcalarıyla birlikte babannesini bakımevinde ziyaret etmesiyle biter.  Hayatta kalan Petrol ve Ayıcık hiç değişmemiş, aynı sevimli hayvanlıklarına devam etmektedirler. Babanne ise demand hastalığna yakalanmış, hemen her şeyi unutmuştur. Ona rağmen babannesiyle konuşan Gunther'in sahnesi için bile film izlenmeye değer. Çirkin mirkin ama iyi rol yapmış adamcağız. O kadar az Flaman insan var ki, herhalde hem eli ayağı düzgün olanı hem de iyi rol yapanı bulamamışlar. Çirkin de değil hani maymunun az biraz evrilmiş hali gibiydi adam. (Ayıp oldu çok gerçi ama şimdi de...)

Çocukla ilgilenilen, bedava her isteği karşılanan, bedava rehabilitasyona gidilebilen, huzur evine yerleşilebilen filmlere alışık değil bol bol Hollywood enjekte edilmiş bünyemiz. Lütfen biraz yavaş sosyal devlet aşılayın bize Belçikalılar. Golden Shot gibi bir durum yaşamayalım.
QuickEdit

You Might Also Like

1 yorum

Adsız dedi ki...

haaytım boyunca izlediğim en eğlenceli filmlerden birisydi :D

Infinyteam