-->

Theme Layout

Boxed or Wide or Framed

Theme Translation

Display Featured Slider

Featured Slider Styles

Boxedwidth

Display Trending Posts

Display Instagram Footer

No

Dark or Light Style

Odjuret





İstanbul Film Festivali'nin belki de en ilginç bölümü "Mayınlı Bölge". Deneysel filmlerin gösterildiği, çekim açılarının zorlanıp ve genel-geçer doğruların sorgulandığı bölgeye böylesi bir isim buldukları için önceden tebrik etmek istiyorum IKSV'yi. Su Tunç'un En iyileri klasmanında  kendine yer buldu bu film.

Nisan 11 akşamı ben de bu bölgeye dahil olan "Odjuret", "Savage" yani "Canavar"a gittim. Öyle deneysel film denilince akla üç saat boyunca aynı yere bakıp da sonra kafasını öbür tarafa çeviren insanlar gelmesin. Tabii, film alışık olduğumuz Hollywood formatından çok farklı bir biçimde çekilmiş. Hele ki İsveç yapımı olan filmdeki doğa görüntüleri ayriyetten bir şahane. Filmin yönetmenlerinin de konuk olarak gelmesi çok hoştu ancak salon yarısına kadar dolu olduğum için üzüldüğümü belirtmeliyim. Sen kalk gel İsveçlerden, insanlar filmine bile gelmesin. Hayat işte..
Yönetmenler, Martjin Jern, Emil Larsson


İskandinavya ile ilgili hiçbir bilgisi olmayan bir insan eğer bu filmi izlerse, oralarda havanın nadiren kapalı olduğunu, insanların denize girip güneşlendiğini, karın "k"sının bile ortalarda olmadığını düşünür. Öylesine güzel havaa şartları altında çekilmiş ki film, yılın geri kalan on ayında karlar altındakaldığını bilsem bile beni İsveç'in doğasına aşık etmeyi başardı.

Eğer film gerçekten de İskandinavlarla hiçbir ilgisi olmayan birisi tarafından izlenirse, insanların kırsla bölgelerde yaşadıklarını, doğru düzgün sanayilerinin bile olmadığını, halkın aşırı derecede bağnaz olduğunu, bağnaz olmayanın ise kötü yola düştüğünü düşünebilir. Hatta ilginçtir ki, bu düşüncesine haklı da olur.  Gençlerin zengin olma hayallerini Fransa'ya gitmek üzerinden kurdukları, kızlarının içindeki ruhu kilisedekielrle birlikte çıkartmaya çalışan ailelerin bulunduğu bir film karşımızdaki. Bize o çok özendiğimiz nordik kültürünün ve yaşam şartlarının h,iç de düşündüğümüz gibi olmadığnıı, aksine alt tabakadan olan kendi evlatlarını yutup, tükürüp, bir de üzerine çiğnediğini gösteren bir film Odjuret.

Film "Neden?" sorusunu ele alıyor. Birinci olarak deterministik yaklaşımın "aynı nedenler, aynı sonuçlara götürür" düşüncesini sorgulayan film, sonunda natüralist romancıların karamsarlığına bağlanıyor. Hani, "Anan nasılsa sen de o olacaksın. Ümitlenme." diyen romancılar türemişti ya bir ara, burada da yönetmenler Martin Jern, Emil Larsson adeta bir Emile Zola mantığıyla düşünmüşler.

En merak ettiğim sorulardan birisi oluduğu için, "insan katil oalrak mı doğar yoksa yaşam şartları mı onu bu hale getirir?" sorusunun irdelenmesi beni filme daha da yakınlaştırdı. Babası pis işlere bulaşan Kim'in ve onun yaşadığı krısla bölgedeki arkadşalarını nhikayelerini ayrı ayrı ele alan filmde bu çocukların kaderlerinin çoktan mı çizilmiş yoksa ailelerinden ve yaşam alanlarından kopup kendilerine yeni bir hayat çizme imkanlarının  olup olmadığı sorgulanıyor. Yönetmenler, filmin başında yaptıklatı konuşmada Yeni Ahit'den alınmış olan söze dikkat etmemiz gerektiğini söylediler. Yanlış hatırlamıyorsam, Rahibe Teresa'nın "Onlar şeytanın biçim değiştirmiş halleriydiler." tarzı bir sözüydü dikkat etmemizi istedikleri. Yani buradaki karakterler, ne yaparlarsa yapsınlar "sapkın" olmaktan kurtulamayacak, cehennemde acı çekmesi gereken ruhlardı. Daha filmin başında ileride olacakların spoilerı verilmiş de haberimiz yokmuş yani.

Filmde ailes son derece bağnaz olan Ylva'nın tacının "ailesinin kabuğundan sıyrılıp,kendi olmaya çalışma" sembolü olarka kullanılması, hemen her karede mutlaka mavi ve sarı bir objenin, bayrağın bulunması benim dikkatimi çekenler. Bir de tabii ki yönetmenlerin Kim'in kafasının içine girip, tüm bu yaptıkalrıın nedenlerini sorgulamamızı istedikleri filan bölümü var. Öyle ki, (Spoiler alert) eğer tüm katillerin bu suçu neden işledikleri araştırılırsa, ortada gerçek manada suçlunun kalmayacağı düşüncesi, -düşünce bana ait bilmiyorum başka birisi düşünmüş mü- kafamda daha da pekişti. Ancak nedenler sonuçların telafisi olamaz. Done is done. Olan olmuştur sonuçta. Gene ikilemde kaldım ben. Şimdi çocuğun kaderinde, (veya genetiğinde) ne varsa onu yaşadığına göre onu yaptığı eylemlerden dolayı suçlayabilir miyiz? Film bize bunu sordurmakla birlikte ortada "hop" gibi bırakıyor sizi. Böyle manzara izliyorsunuz Kim ile beraber yürümeyi bırakıp.

Velhasılı, ben bu konulara eğilen filmleri çok seviyorum. Yönetmenlere soracak sorum olmadığı ve eğer salonda kimse kalamzsa kendimi daha da kötü hissedeceğim için soru-cevap kısmını beklemeden salondan kaçtım. Umarım seneye yönetmenlerin davetli oldukları seanslarda bulunmadan önce soracak soru vs. hazırlama şansı bulurum. Dur, Belçika'dayım seneye. Kaybettim hakkımı. Ne hoş!

Su Tunç
QuickEdit

You Might Also Like

Hiç yorum yok

Infinyteam