-->

Theme Layout

Boxed or Wide or Framed

Theme Translation

Display Featured Slider

Featured Slider Styles

Boxedwidth

Display Trending Posts

Display Instagram Footer

No

Dark or Light Style

A.C.A.B.:All Cobs Are Bastards




2012 İtalyan/Fransız yapımı bu filmin yönetmeni Stefano Sollima. Bir 'holigan' mottosu olan 'A.C.A.B.'nin film adı olarak seçilmesi oldukça güzel olmuş. Zira film tamamen polisler/holiganlar arasında geçiyor. Verdiği mesajlar son derece açık. Senaryonun bazı yerlerinde, sonuca ulaşabilmek amacıyla zorlamalar yapılmış olsa da, film genel olarak İtalya'da yükselen faşizmi ve aslında birbirlerine her daim karşı karşıya duran holiganları ve polisleri aslında birbirlerinden ayıran şeyin yalnızca üniforma olduğunu anlatıyor.

Film önceleri polislerin gözüyle verilirken, olay yavaştan yavaştan polislerin aslında karşıt oldukları insanlara ne kadar benzediklerine dönüyor. Her daim birbirlerinin paçalarını kurtarmaları, içlerindeki bitmek tükenmek bilmeyen nefret duygusu ise gerçekten 'abartılmadan' verilmiş. Sonuçta Nobel Barış Ödülü almış insanlardan söz etmiyoruz burada. Pazar günü yapılan maçlarda ve zor olaylarda görev alan çevik kuvvetlerden söz ediyoruz. Hani şu milletin kafasını gözünü kırıp da 'yanlışlıkla olmuş.' diyenlerden. Yalnızca bizim ülkemizde yok tabii ki bunlar. Dünyanın hemen her yerinde aynı tas aynı hamam.

Holiganların anarşist düşünceye sahip olmaktan çok 'faşist' olmaları, onları polislere yaklaştıran bir diğer etmen. Tüm Avrupa'yı sarmış olan göç dalgasından bayağı bir nasibini alan İtalya'da yükselen yabancı düşmanlığını da gerçekten objektif bir biçimde ele alıyor. Genelde filmlerde 'göçmenlere çok kötü davranıyoruz. Aslında melek gibiler.' gibi bir düşünce olsa da, gerçek tabii ki bunu yansıtmıyor. Avrupa'nın en çok göç alan şehirlerinden birinde yaşamakta olduğum için sokakta habire durdurulup 'Bir euron var mı?' diye sorulmasına, sarhoş adamlarca sürekli laf atılmasına alışık bir insanım. Tabii bu demek değil ki defolsun gitsinler. Etki-tepki işleri. Aile içinde yetiştirilme tarzları kadar göçmen olmanın verdiği 2. sınıf vatandaşlık duygusu, iyi eğitim alamama, psikolojik olarak iki veya üç kültürün arasında sıkışma gibi birçok nedenlerden dolayı bu insanların bir bölümü yerleşik halklar için tedirginlik yaratıyor. Bunun çözümü ise ne şiddette, ne de kişileri geri gönderip olan bitene kulakları tıkamakta. Film ise işte burada kopuyor.

Gerçekçi bir biçimde olayları anlatırken, bize çözümün ne olduğunu göstermiyor. Ancak kırılma noktası olan Adriano zannedersem burada 'vatandaş' rolünü üstleniyor. İyi eğitim almamış, annesinin krediyle aldığı eve göçmenler yerleşmiş, kendisi de daha çok para veriyorlar diye çevik kuvvete yazılmış. Esas oğlanımız bu. Buna dikkat. 

Daha önce de dediğim gibi, filmin başlarında, olaylara polislerin gözlerinden baktığımız sırada gerçekten de 'işleri zor bea' vari şeyler diyebilirsiniz kendi kendinize. Çünkü işleri gerçekten zor. Ancak faşizan düşünce tarzları , birbirlerini kurtarmak adına söylemeyecekleri yalan olmaması, sürekli çifte standart uygulamaları ve en önemlisi de yaptıkları işten zevk almaları insanın 'yo adamım yo. bunlardan adam olmaz.' demelerine neden oluyor. ancak hümanist bir çerçeveden bakarsak onlar da etkileniyor. gerçekten çok zor durumda kalıyorlar. Öfkeli insanlar olmasalar zaten kendilerinde isyankarlara karşı koyacak benzini bulamazlar. İsyankarlar mazotlarını ideolojilerinden veya takımlarından veya veya.. alıyorlar. Ancak polislerin de bir kıvılcıma ihtiyacı var. İşte bu da sonsuz öfkeleri.


Kısaca, polisler de holiganlar da aynı. İtalya sosyolojik, ekonomik ve politik açıdan çökmüş. Ağlayanı yok.
QuickEdit

You Might Also Like

Hiç yorum yok

Infinyteam