ahlak
american history x
anime
Denemeler ve Makaleler
denemeler ve yanılmalar
felsefe
film izle
serial experiments lain
su tunç
Buuu Anam İçin, Buuu Babam İçin, Buuuu İnsanlık İçin!
Uzun zamandır aklımda ahlak üzerine
yazmak var. Üzerine düşündükçe yazacak şeyler de çoğalıyor
ve yazının taslağını daha kafamda tam kuramadığımdan yazıya
geçirmesi de zaman alacak gibi görünüyor. Birazdan bahsedeceğim
konu da ahlak, doğru davranış, iyiye, güzele yönelim ile
yakından ilgili; hayat amacı.
Hayatın bir amacı olduğu veya
olmadığı konusunda hemen herkes kesin bir fikir sahibi. Çoğunluk
olduğunu, geri kalanlar ise olmadığını, kendi amacımızı
kendimizin bulduğunu söylemekte. Çoook az bir azınlık ise amaç
diye bir şeyin var olmadığını, olsa bile zaten bir insanın
kendi iradesiyle kendine bir amaç koymasının mümkün olmadığını
düşünüyor. Benim çıkıntılık yapıp kendimi bu ufak
azınlıktan sayacağımı sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Ben“Kendi
irademizle asla bir şey seçemeyiz. Tüm kararlarımız atalrımızın
genetik kodlarımızda bıraktıkları izlerin, hormonlarımızın,
çevremizin detop edilmiş hali” düşüncesine tam olarak karşı
olmamakla birlikte fikrin en genişletilmiş, harita ölçeğiyle
büyütülmüş haline katılmamaktayım; eğer bir amacı kendi
amacın olarak belirlersen -veya limonlu keki en sevdiğin tatlı,
Brad Pitt'i dünyanın en yakışıklı erkeği kabul edersen- o
gerçektir. Yoksa hiçbir şeyin gerçek olmadığı dünyada
yeniden ürettiğimiz içerikler ve kısa veya uzun süreli
amaçlarımız olmasa ne yapardık? Bence “Hiçbir şey yoktur ve
bu güzeldir” diyenler ile “Hiçbir şey yoktur ve bu kötüdür”
diyenler diye ikiye ayrılır, bu sefer bu amaç uğruna yaşamayı
sürdürürdük. Yeaaaani işin özü, amaçsız yaşayamayız.
Bu yazıyı yazma fikri nereden geldi
onu da ekleyeyim; American Hsitory-X ile ilgili yerli yabancı
tonlarca yorum okudum. Filmi çok beğendiğimden değil, aksine
Edward Norton'un müthiş oyunculuğu veyerli yerinde bir lurgusu
olması dışında pek de sevmiyorum filmi. Ancak yorumlar çok, çok,
çooook -hatta filmin kendisinden daha çok- ilgimi çekti. Filmde
geçen “Bu yaptığım şey beni daha iyi bir hayat yaşamamı
sağladı mı?” sözünü övmüş herkes. Tabii, filmde bu
Amerika'daki Afro-Amerikalılar'dan nefret eden beyaz üstünlüğü
yanlısı bir çocuğun başına gelenlerden -hapishanede tecavüz
dahil- sonra Afro-Amerikalı öğretmeni tarafından söylenmiş bir
söz olduğu için insanları etkiliyor. “Vay anasını ya. Doğru
söylüyor. Nedir bu kavga? Bize daha iyi bir hayat sağladı mı? Ne
için uğraşıyorum ben hayatta?” gibi sorular yöneltmelerine
neden oluyor kendilerine. Oysa benim bu “slogan” sözden
çıkarttığım son derece faydacı bir anlam; eğer daha iyi
yaşamanı sğalamıyorsa, hiçbir şey yapma.
Eğer bizim bu Afro-Amerikalı
öğretmenimiz bu sözü Neo-Nazi örgütlerden birine üye olan bir
“tipe” değil de ezilen halkını kurtarmaya çalışan, kendi
halkının gözünde bir kahraman olan bir karizmatik lidere söylemiş
olsaydı (muhtemelen liderin etrafındakiler tarafından linç
edilmeye çalışılırdı ancak sözgelii böyle bir şeyin olduğunu
düşünelim) ne düşünürdünüz? Bir anda bir insana tüm
hayatını adadığı, uğruna ölmeyi ve öldürmeyi göz aldığı
“ulvi amacın” bir hiç olduğunu asıl
doğrunun hayatını güzel ve tatlı
bir biçimde yaşayıp geçirmek olduğunu söylerseniz ne olur?
Ekşisözlük'te birkaç ay önce
American History X ile ilgili yazmıştım. Bu tarz “Evet ya,
gerçekten. Bu yaptğım şey hayatımı daha iyi bir biçimde
yaşamamı sağladı mı sorusunu sormalıyız kendimize hepimiz”
yorumları gördükten sonra. Olasılıkllar dengesini -balance of
probabilities- bu yorumları yapan kişilerin sol veya sola yakın
görüşlü olduğunu ölüm yıldönümünde Deniz Gezmiş'i, Nazım
Hikmet'i büyük bir saygıyla andıkları tahminini yürütmüştüm.
Tabii, tahminim yanlış olabilir -olduğunu düşünmüyorum ancak
çok kibirli bir hava yaratmamak için böyle dedim- Hayatını bir
amaca adayan kişileri yüceltip onların seçtikleri bu yol (İster
soool ister sağ. Siz anlıyorsunuz beni) uğruna kendilerini feda
etmelerini kutlar veya anarken kendi hayatı için “Ya valla
Özge'ye yıllarca aşık olmak hayatımı iyi yaşamama neden
olmadı” (çok abarttım, biliyorum) demek biraz çelişkili değil
mi? Ama suçlu hissetmeyini hepimiz çelişkiler yumağıyız. Zira
varolmayan kavramlar üzerinden sürdürüyoruz hayatımızı.
Elbette arada sorunlar çıkacak böyle.
Persepolis filminde geçiyordu çok
kısa bir yerde bu konu. Tam da o dönemlerde “Bir amaca sahip
olmanın mantıksızlığı” üzerine düşünüyor ve yazıyordum.
Filmdeki o sahneyi görünce bira kötü hissetmiştim kendimi. 2012
yılının ocak ayında Boğaç Erozan adlı sevigli hocamın Movies
and Politics dersinde izleiştim hatta Persepolis'i ilk olarak. Çok
uzatmadan sahneden bahsedeyim; baş kahramanın dayısı İran'ın
şahtan kurtulması için hilafet yanlılarıyla işbirliği yapmış,
şah devrildikten sonra da yne bu hilafet yanlıları tarafından
vatan haini ilan edilmiş ve ülkesini terk etmek zorunda kalmıştır.
Baş kahramanımız ise Avrusturya'da ot içip hayatın
manasızlığından dem vuran liseli arkadaşlarına çıkışmış
“Hayat manasızsa benim dayım ne için hayatını tehlikeye
atıyor?” diye sormuştur.
Bireysel olarka baktığımızda
kahraman ve dayısına (Feridun'du herhalde adamın adı, tam
hatırlamıyorum. Önemli de değil) odaklanıp onların hikayelerini
hissederseki duraksarız. Aynı şekilde tek bir Çinli çocuk
işçinin hayatına tanık olduktan sonra kendimizi kötü
hissedeceğimiz, ancak o çocuk “kitleye” dönüştüğünde
uyuşacağımız gibi.
Kahraman olmanın, aynı mağdur olmak
gibi hiçbir önemi yoktur. Hem de hiç. Yalnızca siz kendinize o
rolü biçerseniz bu gerçek olur. Aynı Serial Experiments Lain!de
geçen “Eğer kimse seni hatırlamıyorsa hiç varolmamışsın
demektir” sözü gibi. Eğer bir masanın orada olduğuna
inanırsanız o oradadır. Eğer bir amacınızın olduğuna
inanırsanız, o amaç vardır.
Yine de bu konuda kendi görüşlerimi
açıklamayacağım. Ahlak ile ilgili yazımda ise bir insanın neden
kendini iyiye, güzele yönlendirme ihtiyacı hissettiğini
tartışacağım.
Bol kahramanlıklı günler dilerim
efenim.