-->

Theme Layout

Boxed or Wide or Framed

Theme Translation

Display Featured Slider

Featured Slider Styles

Boxedwidth

Display Trending Posts

Display Instagram Footer

No

Dark or Light Style

Buuu Anam İçin, Buuu Babam İçin, Buuuu İnsanlık İçin!


Uzun zamandır aklımda ahlak üzerine yazmak var. Üzerine düşündükçe yazacak şeyler de çoğalıyor ve yazının taslağını daha kafamda tam kuramadığımdan yazıya geçirmesi de zaman alacak gibi görünüyor. Birazdan bahsedeceğim konu da ahlak, doğru davranış, iyiye, güzele yönelim ile yakından ilgili; hayat amacı.

Hayatın bir amacı olduğu veya olmadığı konusunda hemen herkes kesin bir fikir sahibi. Çoğunluk olduğunu, geri kalanlar ise olmadığını, kendi amacımızı kendimizin bulduğunu söylemekte. Çoook az bir azınlık ise amaç diye bir şeyin var olmadığını, olsa bile zaten bir insanın kendi iradesiyle kendine bir amaç koymasının mümkün olmadığını düşünüyor. Benim çıkıntılık yapıp kendimi bu ufak azınlıktan sayacağımı sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Ben“Kendi irademizle asla bir şey seçemeyiz. Tüm kararlarımız atalrımızın genetik kodlarımızda bıraktıkları izlerin, hormonlarımızın, çevremizin detop edilmiş hali” düşüncesine tam olarak karşı olmamakla birlikte fikrin en genişletilmiş, harita ölçeğiyle büyütülmüş haline katılmamaktayım; eğer bir amacı kendi amacın olarak belirlersen -veya limonlu keki en sevdiğin tatlı, Brad Pitt'i dünyanın en yakışıklı erkeği kabul edersen- o gerçektir. Yoksa hiçbir şeyin gerçek olmadığı dünyada yeniden ürettiğimiz içerikler ve kısa veya uzun süreli amaçlarımız olmasa ne yapardık? Bence “Hiçbir şey yoktur ve bu güzeldir” diyenler ile “Hiçbir şey yoktur ve bu kötüdür” diyenler diye ikiye ayrılır, bu sefer bu amaç uğruna yaşamayı sürdürürdük. Yeaaaani işin özü, amaçsız yaşayamayız.

Bu yazıyı yazma fikri nereden geldi onu da ekleyeyim; American Hsitory-X ile ilgili yerli yabancı tonlarca yorum okudum. Filmi çok beğendiğimden değil, aksine Edward Norton'un müthiş oyunculuğu veyerli yerinde bir lurgusu olması dışında pek de sevmiyorum filmi. Ancak yorumlar çok, çok, çooook -hatta filmin kendisinden daha çok- ilgimi çekti. Filmde geçen “Bu yaptığım şey beni daha iyi bir hayat yaşamamı sağladı mı?” sözünü övmüş herkes. Tabii, filmde bu Amerika'daki Afro-Amerikalılar'dan nefret eden beyaz üstünlüğü yanlısı bir çocuğun başına gelenlerden -hapishanede tecavüz dahil- sonra Afro-Amerikalı öğretmeni tarafından söylenmiş bir söz olduğu için insanları etkiliyor. “Vay anasını ya. Doğru söylüyor. Nedir bu kavga? Bize daha iyi bir hayat sağladı mı? Ne için uğraşıyorum ben hayatta?” gibi sorular yöneltmelerine neden oluyor kendilerine. Oysa benim bu “slogan” sözden çıkarttığım son derece faydacı bir anlam; eğer daha iyi yaşamanı sğalamıyorsa, hiçbir şey yapma.

Eğer bizim bu Afro-Amerikalı öğretmenimiz bu sözü Neo-Nazi örgütlerden birine üye olan bir “tipe” değil de ezilen halkını kurtarmaya çalışan, kendi halkının gözünde bir kahraman olan bir karizmatik lidere söylemiş olsaydı (muhtemelen liderin etrafındakiler tarafından linç edilmeye çalışılırdı ancak sözgelii böyle bir şeyin olduğunu düşünelim) ne düşünürdünüz? Bir anda bir insana tüm hayatını adadığı, uğruna ölmeyi ve öldürmeyi göz aldığı “ulvi amacın” bir hiç olduğunu asıl
doğrunun hayatını güzel ve tatlı bir biçimde yaşayıp geçirmek olduğunu söylerseniz ne olur?

Ekşisözlük'te birkaç ay önce American History X ile ilgili yazmıştım. Bu tarz “Evet ya, gerçekten. Bu yaptğım şey hayatımı daha iyi bir biçimde yaşamamı sağladı mı sorusunu sormalıyız kendimize hepimiz” yorumları gördükten sonra. Olasılıkllar dengesini -balance of probabilities- bu yorumları yapan kişilerin sol veya sola yakın görüşlü olduğunu ölüm yıldönümünde Deniz Gezmiş'i, Nazım Hikmet'i büyük bir saygıyla andıkları tahminini yürütmüştüm. Tabii, tahminim yanlış olabilir -olduğunu düşünmüyorum ancak çok kibirli bir hava yaratmamak için böyle dedim- Hayatını bir amaca adayan kişileri yüceltip onların seçtikleri bu yol (İster soool ister sağ. Siz anlıyorsunuz beni) uğruna kendilerini feda etmelerini kutlar veya anarken kendi hayatı için “Ya valla Özge'ye yıllarca aşık olmak hayatımı iyi yaşamama neden olmadı” (çok abarttım, biliyorum) demek biraz çelişkili değil mi? Ama suçlu hissetmeyini hepimiz çelişkiler yumağıyız. Zira varolmayan kavramlar üzerinden sürdürüyoruz hayatımızı. Elbette arada sorunlar çıkacak böyle.

Persepolis filminde geçiyordu çok kısa bir yerde bu konu. Tam da o dönemlerde “Bir amaca sahip olmanın mantıksızlığı” üzerine düşünüyor ve yazıyordum. Filmdeki o sahneyi görünce bira kötü hissetmiştim kendimi. 2012 yılının ocak ayında Boğaç Erozan adlı sevigli hocamın Movies and Politics dersinde izleiştim hatta Persepolis'i ilk olarak. Çok uzatmadan sahneden bahsedeyim; baş kahramanın dayısı İran'ın şahtan kurtulması için hilafet yanlılarıyla işbirliği yapmış, şah devrildikten sonra da yne bu hilafet yanlıları tarafından vatan haini ilan edilmiş ve ülkesini terk etmek zorunda kalmıştır. Baş kahramanımız ise Avrusturya'da ot içip hayatın manasızlığından dem vuran liseli arkadaşlarına çıkışmış “Hayat manasızsa benim dayım ne için hayatını tehlikeye atıyor?” diye sormuştur.

Bireysel olarka baktığımızda kahraman ve dayısına (Feridun'du herhalde adamın adı, tam hatırlamıyorum. Önemli de değil) odaklanıp onların hikayelerini hissederseki duraksarız. Aynı şekilde tek bir Çinli çocuk işçinin hayatına tanık olduktan sonra kendimizi kötü hissedeceğimiz, ancak o çocuk “kitleye” dönüştüğünde uyuşacağımız gibi.

Kahraman olmanın, aynı mağdur olmak gibi hiçbir önemi yoktur. Hem de hiç. Yalnızca siz kendinize o rolü biçerseniz bu gerçek olur. Aynı Serial Experiments Lain!de geçen “Eğer kimse seni hatırlamıyorsa hiç varolmamışsın demektir” sözü gibi. Eğer bir masanın orada olduğuna inanırsanız o oradadır. Eğer bir amacınızın olduğuna inanırsanız, o amaç vardır.

Yine de bu konuda kendi görüşlerimi açıklamayacağım. Ahlak ile ilgili yazımda ise bir insanın neden kendini iyiye, güzele yönlendirme ihtiyacı hissettiğini tartışacağım.


Bol kahramanlıklı günler dilerim efenim.
QuickEdit

You Might Also Like

Infinyteam