-->

Theme Layout

Boxed or Wide or Framed

Theme Translation

Display Featured Slider

Featured Slider Styles

Boxedwidth

Display Trending Posts

Display Instagram Footer

No

Dark or Light Style

İyilik Yapmanın Nahoş Hafifliği


Önce şunda bir karar kılalım, insanın, yani Homo Saphiens cinsine mensup olan canlıların hiçbir hareketi bir başkası için değildir, olamaz.


Eskiden cümlelerimi uzun tutardım. Daha ağdalı olurdu,hoş görünürdü. Şimdi ise ne o kadar uzun uzadıya düşünebiliyorum ne de yazabiliyorum. Her şey kısa, her şey net. Bu nedenle de kendimi şiirsel bir dil kullanıp gönül tellerinizi titretmek yerine otobanda dümdüz gidip mümkün olan en kısa sürede benzininizi bitirmeyi planlıyorum.

"İyilik yapmak" , "birini sevmek" , "birisi  için kendi canını feda etmek"... Bu olgular o kadar düz ve mantıksız geliyor ki karşıt argüman yetiştirmek, birini sevmeyi neden mantıksız bulduğumu açıklamak bile gelmiyor içimden. Gerçi geçtiğimiz zamanlarda uzuuun uzadıya açıkladığım yazılar da oldu. O, uzun cümleler kurabildiğim -kendime göre- dramatik dönemlerden.

Sevmek ve iyilik yapmak kavramlarının benim açımdan mantıksızlığını kısaca "insanın yapısını tamamen haz almak üzerine kurulmuş olduğu için" şeklinde açıklayabilirim.

Birinin bir başkasna iyilik yapabilmesi için, o kişiyi kendinden küçük, yardıma muhtaç görmesi gerekli. Aynı "başörtlülülere hoşgörü gösteriyoruz" lafında olduğu gibi, birine hoşgörü göstermek ile kötü bir durumda olduğunu düşündüğü bir kişiye iyilik yapmak tamamen aynı tabancanın tetiklediği iki eylem; hazzın.




Haz almak da  tek yönlü bir durum değil tabii. Hayır, rica ediyorum aklınız cinselliğe kaymasın (ya da kaysın, birine iyilik yapıp  dolaylı yollardan kendini tatmin etmekten iyidir, belki de değildir)

Yardıma ihtiyaç duyulan, herkes tarafından sevilmek isteyen ve bundan tarif olunmaz bir haz alan insanların kendileri hakkında ne düşündüklerini anlamaya çalışıyorum ne zamandır. Bunun bir tür alış-veriş oyunu olduğunun farkında olarak mı gerçekleştiriyorlar bu iyilik eylemlerini yoksa kendilerinin gerçekten iyi, yardımsever insanlar olduklarını mı düşünüyorlar? Eğer birinci şıksa, kendilerini tebrik etmek istiyorum. Farkındalıklarını ve insanları kontrol etme güçlerini kendilerine ve çevrelerine zarar verebilecek oyunlara dönüştürmeden bu şekilde kanalize edebildiklerine göre büyük bir kontrol sahibiler.

İkinci şıkka dahil olan iyilik severlerin çoğunlukta oduğunu düşünüyorum. İyilikten kastım milyarder eşi olup iki tane dernek yemeği düzenleyip para toplamak değil elbette, işte ne bileyim eylemleri sonucunda "Suriyeli bir aileye yardım ettim", "Aç köpek vardı onu eve aldım", "İşsiz bir arkadaş vardı, ona iş verdim tutunamadı bir türlü hiçbir yerde adam ya..." şeklinde konuşan çoğunluktan bahsediyorum.

Yazım tarzımdan ikinci şıktaki, yani yaptığı ufak tefek -bazen de büyük - iyiliklerle içlerindeki doymak bilmez haz canvarının açlığını bir nebze olsun bastırabilenleri - hemen herkesi- yadsıdığım, onları aşağı gördüğüm anlalışmasın. Dünyada ikinci şıktaki gibi insanların olması sosyal normların bozuntuya uğramaması açısından son derece yararlı. İlk şıktaki gibi insanların çoğunlukta olduğu bir dünya herhalde yöneticiler ve yönetilenler olarak ikiye bölünürdü. Çünkü yalnızca yapabildiği için, yani hiçbir zevk almadan iyilik yapan kişiler bu yaptıkları iyiliklerden sıkıldıklarında çok büyük ihtimalle bir sonraki adım olarak o iyilik yaptıkları kişileri bir şekilde kontrol altına almaya çalışacaklardır. Oyunu kuran kişinin  işe soktuğu birinin o kişiye  iş yeri hakkındaki gizli bilgileri sızdırmaya başlaması, bedavadan gelen yemek parası kesilmesin diye o kişinin istediklerini yerine getirmesi hep bu birinci şıkka dahil olanların ürünü olurdu. Yani ne diyoruz? "Yaşasın ikinci şık!"

Durum tabii ki yalnızca para ile kısıtlı değil, ihtiyaç duyuluyor olmanın verdiği hazzı insanlar her an, her yerde yaşıyor. Bir doktor son çare olarak ona gelen hastasını iyileştirirken, bir öğretmen okumayı beceremeyen bir öğrencisini okutmaya çalışırken, bir anne bebeği ona yemek yedirsin diye ağlarken (annelik kavramının zaten başlı başına, ayrı bir yazıda ele alınması gerekiyor. Çoğu psikoloğa sorsanız bir "içgüdü", benim içinse "haz ve iytihaç duyulma arayışının en üst sevisyesi") hep iyilik yapıyor.



Peki bir insan artık kendine ihtiyaç duyulmadığını hissederse ne yapar? İşte asıl sorun da burada başlıyor. İhtiyaç duyulma isteğinde patolojik seviyeye gelmemiş olanların çoğu biraz buruk hissediyor (yine bu durumda evden ayrılan çocuğunun arkasından depresyona giren anne, biraz da baba geliyor) biraz ileri durumlardaki kişiler depresyona giriyor, kendine artık ihtiyaç duymayan kişiden nefret etmeye başlıyor, yeni insanlara veya hayvanlara yardım etmek için arayışlara giriyor. Bazıları ise...

Dın dın dın dın!

İhtiyaç duyulma hastalığını vurguladığımda aklına gerçekte yaşanmış ve kurgu birkaç olay gelmiş olan vardır sanıyorum. Bunlardan en çok bilineni, oğlunun hastalığı hakkında blog tutan annenin, oğlu öldükten sonra yapılan incelemeler sonucunda "oğlu sürekli ona ihtiyaç duysun diye" yıllardır yavaştan yavaştan zehirldediğinin ortaya çıktığı sanırım.

http://www.bbc.com/news/world-us-canada-32226616

Bahsettiğim olayda, iyi çekmek, sosyal medyada iyi, cefakar ve fedakar anne olarak görülmek isteği de büyük bir rol oynuyor.

Kurgularda ise Bron / Broen izlemiş olanların bileceği üzre, şimdi adını unuttuğum Danimarkalı polisin çocuklarının bakıcısının  sürekli htiyaç duyulmak, iyilik yapan olmak adına çocuklarından birini zehirlediği ortaya çıkmıştı. Saga'nın annesinde de aynı problem olduğunu öğrenmiştik sonradan.

Hayat bir garip vesselam...


QuickEdit

You Might Also Like

Infinyteam