bilim kurgu su tunç
bilimkurgu su tunç
cyborg
Denemeler ve Makaleler
denemeler ve yanılmalar
distopya su tunç
distopyaya övgü
misantropi
Kaos İstenci, Misantropinin İnsancıllığı ve Kötü Çocuk Distopya
Geçen
söyleşilerimizden birinde mangaka dost Ali kendi mangasını devam
ettiremediğinden, şu an için mangayı çizmek için gerekli olan duygu durumundan
yoksun olduğundan bahsetmişti. Ben de cevap olarak “Sevgili yap, ayrıl,”
demiştim. İzleyicilerle gülüp eğlenmiştik sonrasında bu konu üzerinden. Meğer
ne zamandan beri bu paralellikteki düşünceler –“bu”dan kastımın ne olduğuna
biraz ileride değineceğim, şimdilik muallakta kalsın- kafamda parça pençik bir şekilde,
incik cıncık şekilde dönüp duruyormuş, onu fark ettim.
Bir eylemi
gerçekleştirmek için bize gereken motivasyonun nereden geldiğine dair kafa
yormaya başladım. Hani sabah akşam da bunu düşünmedim ama bir yandan otomatik
pilotta hayatı yaşarken diğer yandan da kafamda bu konuyu tarttım ettim, olgunlaşınca
da yazıvereyim dedim. Misantropi ile ilgili birkaç yazım zaten mevcut:
Distopya ile
ilgili de yazılarım, hatta bir de novellam var. Novellamın distopyaya övgü
içeren kısmını geçen sene paylaşmıştım. Şuradan okuyabilirsiniz:
Distopyaya Övgü: http://www.sutunc.com/2016/01/distopyaya-ovgu.html#more
Misantropi ve Nefretin İnsancıllığı: http://www.sutunc.com/2016/09/misantropi-ve-nefretin-insancllg.html
İyilik Yapmanın Nahoş Hafifliği: http://www.sutunc.com/2016/04/iyilik-yapmann-nahos-hafifligi.html
Bizi bir iş
yapmaya motive eden şeyleri tabii tek bir kefeye koyamayız. İşin içinde
aldığımız enerji, salgıladığımız serotonin hormonu gibi birden çok faktör var.
Emme velakin sanat, bilim ve felsefe gibi, motivasyon kaynağı finansal getiri
değil de – Bukowski çizgisinde yaşamanın getirdiği bir tatmin de var tabii,
bunu yadsıyamam. Eh, gençler tatmin olsun, ne yapalım- “şevk” olan dallarda bu
iş daha da çetrefilleniyor.
Kaos istencini
bir başka basit örnekle açıklayayım; ilkokul yıllarında elektrikler
kesildiğinde sınıftan bir “AOAAAAOAOAAOAOAOAOAAA” sesinin yükselmesi. Haydi
elimizi vicdanımıza koyalım –artık sizinki nerenizdeyse oraya koyun- hangimiz içten
içe 12.12.12 tarihinde bir şeylerin değişmesini istemedik? Dünyanın sonu
gelecek diye millet yırtınır dururken bir yandan korkup bir yandan da “ehemehehe
bir şeyler olsa keşke” demedik? Heh evet, bahsettiğim kaos istenci bu işte.
Peki bunun
sebebi ne? Bizi tetikleyen, içimizi kıpır kıpır eden yok etme, ayrılma, bozguna
uğrama isteği ne? Sanatçılara nazaran çok daha sistematik düşündüklerini
varsaydığımız beşeri ilim icra edicileri –genel isimleriyle bilim insanları-
neden sürekli nasıl var olduğumuz ve nasıl yok olacağımız üzerine araştırma
yapmaktalar? (Öehehehe çok genel bir laf oldu bu ama detaya inersem asıl
konudan uzaklaşacağım için bununla idare ediverin vallahi)
Sebebi daha
fazla dolandırmadan söyleyivereyim sizlere; devinim.
İstisnasız her şeyin dahil olduğu bu devinim olgusu –daha doğrusu gerçeği- adından
da anlaşılacağı gibi durağanlığı sevmez. Doğada zayıf olan yavrunun ölüme terk
edilmesi gibi, işleyişi aksayan dünyanın, düzenin yok olması ve yerine
yenisinin gelmesi gerekir. Yeni düzen öncekinden iyi olmayabilir, ki bu tamamen
sübjektif bir görüştür, ancak adı üzerinde, yenidir. Önceki hastalıklı düzenin
üzerine gelmiştir, değişikliktir ve en önemlisi, merak uyandırır. Evet, insanoğlu olarak çorap çekmecesinin içinde
ne olduğunu ölesiye merak eden bir kediden farkımız yok.
Bu nedenle
distopyaları seviyorum işte. Yıkım sonucu ortaya çıkan toz ve dumanı, sonraki
belirsizliği seviyorum. Belirsizlikten hele Psycho-Pass tarzı bir düzen
geliyorsa hele değmeyin keyfime!
Misantropinin
insancıllığı hakkında önceki yazımda bolca konuştuğumdan burada olaya kısaca değinmekle
yetineceğim;
Misantropinin çevresine karşı fazlasıyla duyarlı kişilerin
sahip olabileceği bir görüş olduğunu belirtmiştim. İnsanoğlunun vahşi, acımasız,
çıkarcı, kısaca nefret edilesi bir varlık olduğunu savunan bu görüş çevresinde
olan bitenlere karşı kayıtsız kişilerin sahip olamayacağı bir düşünce sistemi.
Ha, bana kalırsa duygu. Nefret gibi tamamen insana ait olan bir duyguyu
hücrelerine kadar hisseden ve insanların motivasyonlarından ötürü hayvanlardan
da aşağı varlıklar olduğunu iddia eden bu güruhun 6 aşamalı ahlak sisteminde en
üst sırada olduğunu iddia etmekteyim. Hatta bu konu hakkında sürekli aforizma
kasmaktansa gidip akademik bir makale bile yayımlayabilirim bu iddiam üzerine.
(Gaza geldi)
Kendimden örnek
vereceğim ve yazıyı bitireceğim; insanlığın sonu gelsin istiyorum. Doğayla
bütünleşelim kardeş olalım vs. yok öyle bir şey. Her şey çöksün, ancak yine
insanoğlunun yarattığı cyborglar dünyaya hakim olsun istiyorum. O kadar da
şövanistim bu konuda. Uzaylılar gelmesin, inanoğlunun beyninin yarattığı
cyborglar gelsin, biz yok olsak da olur. İçim rahat giderim.
Hiç yorum yok
Yorum Gönder