-->

Theme Layout

Boxed or Wide or Framed

Theme Translation

Display Featured Slider

Featured Slider Styles

Boxedwidth

Display Trending Posts

Display Instagram Footer

No

Dark or Light Style

Kaos İstenci, Misantropinin İnsancıllığı ve Kötü Çocuk Distopya





Geçen söyleşilerimizden birinde mangaka dost Ali kendi mangasını devam ettiremediğinden, şu an için mangayı çizmek için gerekli olan duygu durumundan yoksun olduğundan bahsetmişti. Ben de cevap olarak “Sevgili yap, ayrıl,” demiştim. İzleyicilerle gülüp eğlenmiştik sonrasında bu konu üzerinden. Meğer ne zamandan beri bu paralellikteki düşünceler –“bu”dan kastımın ne olduğuna biraz ileride değineceğim, şimdilik muallakta kalsın- kafamda parça pençik bir şekilde, incik cıncık şekilde dönüp duruyormuş, onu fark ettim.

Bir eylemi gerçekleştirmek için bize gereken motivasyonun nereden geldiğine dair kafa yormaya başladım. Hani sabah akşam da bunu düşünmedim ama bir yandan otomatik pilotta hayatı yaşarken diğer yandan da kafamda bu konuyu tarttım ettim, olgunlaşınca da yazıvereyim dedim. Misantropi ile ilgili birkaç yazım zaten mevcut:

Distopya ile ilgili de yazılarım, hatta bir de novellam var. Novellamın distopyaya övgü içeren kısmını geçen sene paylaşmıştım. Şuradan okuyabilirsiniz:





Bizi bir iş yapmaya motive eden şeyleri tabii tek bir kefeye koyamayız. İşin içinde aldığımız enerji, salgıladığımız serotonin hormonu gibi birden çok faktör var. Emme velakin sanat, bilim ve felsefe gibi, motivasyon kaynağı finansal getiri değil de – Bukowski çizgisinde yaşamanın getirdiği bir tatmin de var tabii, bunu yadsıyamam. Eh, gençler tatmin olsun, ne yapalım- “şevk” olan dallarda bu iş daha da çetrefilleniyor.

Kaos istencini bir başka basit örnekle açıklayayım; ilkokul yıllarında elektrikler kesildiğinde sınıftan bir “AOAAAAOAOAAOAOAOAOAAA” sesinin yükselmesi. Haydi elimizi vicdanımıza koyalım –artık sizinki nerenizdeyse oraya koyun- hangimiz içten içe 12.12.12 tarihinde bir şeylerin değişmesini istemedik? Dünyanın sonu gelecek diye millet yırtınır dururken bir yandan korkup bir yandan da “ehemehehe bir şeyler olsa keşke” demedik? Heh evet, bahsettiğim kaos istenci bu işte.

Peki bunun sebebi ne? Bizi tetikleyen, içimizi kıpır kıpır eden yok etme, ayrılma, bozguna uğrama isteği ne? Sanatçılara nazaran çok daha sistematik düşündüklerini varsaydığımız beşeri ilim icra edicileri –genel isimleriyle bilim insanları- neden sürekli nasıl var olduğumuz ve nasıl yok olacağımız üzerine araştırma yapmaktalar? (Öehehehe çok genel bir laf oldu bu ama detaya inersem asıl konudan uzaklaşacağım için bununla idare ediverin vallahi)

Sebebi daha fazla dolandırmadan söyleyivereyim sizlere; devinim. İstisnasız her şeyin dahil olduğu bu devinim olgusu –daha doğrusu gerçeği- adından da anlaşılacağı gibi durağanlığı sevmez. Doğada zayıf olan yavrunun ölüme terk edilmesi gibi, işleyişi aksayan dünyanın, düzenin yok olması ve yerine yenisinin gelmesi gerekir. Yeni düzen öncekinden iyi olmayabilir, ki bu tamamen sübjektif bir görüştür, ancak adı üzerinde, yenidir. Önceki hastalıklı düzenin üzerine gelmiştir, değişikliktir ve en önemlisi, merak uyandırır. Evet, insanoğlu olarak çorap çekmecesinin içinde ne olduğunu ölesiye merak eden bir kediden farkımız yok.



Bu nedenle distopyaları seviyorum işte. Yıkım sonucu ortaya çıkan toz ve dumanı, sonraki belirsizliği seviyorum. Belirsizlikten hele Psycho-Pass tarzı bir düzen geliyorsa hele değmeyin keyfime!


Misantropinin insancıllığı hakkında önceki yazımda bolca konuştuğumdan burada olaya kısaca değinmekle yetineceğim;

Misantropinin  çevresine karşı fazlasıyla duyarlı kişilerin sahip olabileceği bir görüş olduğunu belirtmiştim. İnsanoğlunun vahşi, acımasız, çıkarcı, kısaca nefret edilesi bir varlık olduğunu savunan bu görüş çevresinde olan bitenlere karşı kayıtsız kişilerin sahip olamayacağı bir düşünce sistemi. Ha, bana kalırsa duygu. Nefret gibi tamamen insana ait olan bir duyguyu hücrelerine kadar hisseden ve insanların motivasyonlarından ötürü hayvanlardan da aşağı varlıklar olduğunu iddia eden bu güruhun 6 aşamalı ahlak sisteminde en üst sırada olduğunu iddia etmekteyim. Hatta bu konu hakkında sürekli aforizma kasmaktansa gidip akademik bir makale bile yayımlayabilirim bu iddiam üzerine. (Gaza geldi)


Kendimden örnek vereceğim ve yazıyı bitireceğim; insanlığın sonu gelsin istiyorum. Doğayla bütünleşelim kardeş olalım vs. yok öyle bir şey. Her şey çöksün, ancak yine insanoğlunun yarattığı cyborglar dünyaya hakim olsun istiyorum. O kadar da şövanistim bu konuda. Uzaylılar gelmesin, inanoğlunun beyninin yarattığı cyborglar gelsin, biz yok olsak da olur. İçim rahat giderim.
QuickEdit

You Might Also Like

Hiç yorum yok

Infinyteam